Osman Ünlü

Hatada ısrar helak olmaya sebeptir

Âlim, hakkı bâtıldan ayırt eden, İslam âlimlerinden nakil yapan kişidir. Âlim, ışığı, karanlığı gören kimsedir. A’ma, ışığı göremez. Zira a’maya, her şey hep karanlıktır.

Hakiki âlim, nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değildir. Bunun için dini konularda, kendinden bir şey söylememelidir. Zira dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar hep aynıdır, değişmez. Dinde yorum, görüş olmaz. Benim görüşüme, senin görüşüne göre din olmaz. Din, ne ise odur. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi Muhammed aleyhisselam nasıl bildirmiş ise, o öyledir. Buna ilave yapılamadığı gibi, eksiltme de olmaz. Bu sebeple nakleden aziz olur, nakle dayanmadan kendi düşüncesini din diye anlatan rezil olur. Ehli sünnet itikadını, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeli ve böyle kıymetli eserleri yaymalıdır. Zira doğru iman, doğru ibadet bilgilerini duymak, öğrenmek, insanların en tâbii hakkıdır. Bunu yapmak, kıymetli ve şerefli bir hizmettir.

Bir insanın, iki şeyden birine tâbi olma mecburiyeti vardır. Ya kendi düşüncesine, görüşüne, anlayışına tâbi olur veya hakiki bir âlime tâbi olur. Kendine tâbi olan kendi gibi olur. Ama hakiki bir âlime tâbi olan, o âlimin bildirdiklerine mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin sözüne göre hareket eden insan, yavaş yavaş olgunlaşır, zamanla fazilet sahibi bir insan olur.

Âlim,hakkı bâtıldan ayırandır

Âlim, bilen, bilgin anlamındadır. Her bilene âlim veya İslam âlimi denir mi veya kime âlim denir? İslam âlimi olabilmek için, din bilgilerinin nakli ve akli kısmında mütehassıs olmak, kalbin de bütün kirlerden temizlenmiş olması gerekmektedir. Âlim, ışığı ve karanlığı gören ve hakkı bâtıldan ayırt eden kimsedir. Âlim, İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yapan kişidir. Âlimlerin ziyneti, süsü, özelliği; bilmediklerine, bilmiyorum demeleridir. Cahil ise, her konuda, kendi nefsine, aklına göre konuşan kimsedir. Âlim, söyleyeceği ve yazacağı her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez ve yazamaz. Zira sorulan her suale, delilini bilmediği halde cevap vermeye kalkışmak, ahmaklık alametidir.

Dinde söz sahibi olabilmek için, ictihad derecesine yükselmek lazımdır. Zamanımızda böyle bir âlim yok gibidir. Şimdi, âlim olmayanlar, çeşitli maksatlarla, din kitapları yazıyor, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere, çala kalem, manalar verip, Allahü teâlâ böyle söylüyor, Peygamber böyle emrediyor, diyorlar. İslamiyet’i oyun haline sokuyorlar. Böyle yazılmış din kitaplarını almamalı, okumamalıdır.

Fıkıh öğrenmemek iflas alametidir

Fıkıh kelime olarak, İslamiyet’i bilmek, anlamak demektir. İslamiyet’in hükümlerini bilen âlimlere Fakih denir.

Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lazım olan işleri bildirir. Fıkıh bilgileri, Kur’an-ı kerimden, hadis-i şeriflerden, icmâ’-ı ümmetten ve kıyâstan meydana gelmektedir. Hadis-i şerifte; (Fıkıh ilmi meclisinde bulunmak, bir senelik ibadetten daha hayırlıdır) buyurulmuştur.

İbni Abidin hazretleri; “Fıkıh âliminin Müslümanlara sağladığı faydanın sevabı, cihâd sevabından çoktur” buyurmuştur.

İmam-ı Mâlik hazretleri; “Fıkıh öğrenmeyip, tasavvufla uğraşan, dinden çıkar. Zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid’at sahibi, yani sapık olur. Her ikisini edinen, hakikate varır” buyurmaktadır. Ebu Bekr-i Verrâk hazretlerinin de böyle buyurduğu kitaplarda yazılıdır.

Fıkhı doğru öğrenen ve tasavvufun zevkini alan, kâmil, olgun insan olur.

BİR BABANIN OĞLUNA NASIHATİ

Ahmed Siyâhî hazretleri, Kastamonu’da yetişen evliyâdandır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sohbetinde yetişip kemâle gelmiştir. Oğluna, aslında hepimize hitaben buyurur ki:

“Ey oğlum! Sana Allahü teâlânın kitâbına, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine uymayı, îtikâdını, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâda göre düzeltmeni tavsiye ederim…

Âlimlere, din büyüklerine hürmet et. İçin temiz olsun. Cömerd ve güler yüzlü ol. Başkalarına ihsân ve iyilikte bulun. Allahü teâlânın yarattıklarına eziyet etme. Arkadaşlarının kusurlarını affet. Büyük, küçük herkese nasihat eyle, hırs ve tamâhı terk eyle. Bütün ihtiyaçlarında Allahü teâlâya güven. Allahü teâlâ, kendisine sığınanları mahrum etmez.

“Başka bir yol arama!”

Ey oğlum! Kurtuluşu, doğruluktan başka bir şeyde, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmayı, Resûlullah efendimize tâbi olmak, ona uymaktan başka bir yolda arama. Kendini hiç kimseden üstün zannetme. Birisi senin hakkında koğuculuk ve hasetçilik yaparsa, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun işini Allahü teâlâya bırak. Sen kıymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte kınayanın kınamasından korkma. İbâdet ve tâatin güçlüklerine karşılık sevâba kavuşacağını düşünerek sabret. Nefsini dâimâ hesâba çek. Vakitlerini, dînin emirlerine uymakla kıymetlendir. Çünkü geçen zaman bir daha geri gelmez. Yarına çıkıp çıkmayacağın belli olmadığından, yarın yaparım demek, üzüntü ve pişmanlığa yol açar. Her zaman Allahü teâlânın râzı olduğu şeylere sarıl.

Günah İmanı Giderir mi?

Peygamber Efendimiz'in buyurduğu şekliyle, haramlar ve helaller bellidir. Bunları redetmek, kişinin imanını giderir. Fakat bir insan haramları haram, helalleri de helal olarak kabul ettiği halde bunlarda ihmalker davranırsa mümindir. Mesela:

İçki içmek haramdır. Ancak içkinin haram olduğunu kabul etmemek insanı dinden çıkarır. İçkinin haram olduğunu bile bile içerse imanını kaybetmez. Sadece büyük günah işlemiş olur.

Oruç tutmak bir emirdir. Bu emri kabul etmemek insanı dinden çıkarır ama haram olduğunu bildiği halde oruç tutmazsa büyük günah işlemiş olur ama dinden çıkmaz.