müslümanlar
“Ölçümüz Kur’ân ve Sünnettir.”
“Ölçümüz Kur’ân ve Sünnettir.”
-Tüm dünyada müslümanların yaşadığı coğrafyalarda acı, sıkıntı, kan ve zulüm var. Tüm dünyada müslümanların bu gariban hâllerini (tabiri caizse) değerlendirir misiniz? Yani ne oluyor, nereye gidiyor, bundan kurtuluş çareleri nelerdir?
- Buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Allah razı olsun sizden.
Dünya coğrafyasındaki bazı beldelerde, müslümanlar uyanınca, yani kendi benliklerine dönünce, müstekbirler tarafından bu, kabul edilemez bir hâle geldi. Afganistan’ı ele alalım. Hep birleştiler ve Rusya’yı ülkelerinden çıkardılar. Sonra içlerine benlik fitneleri girdi. Dolayısıyla kardeş kardeşi vurdu. Çeçenistan’da Ruslar, Çeçenlerin İslâm’ı yaşamalarını hazmedemiyorlar. Onlar hürriyetlerini ilân etmek istediler, bunun üzerine Ruslar acımasızca o kardeşlerimizin üstüne gitti.
Onlar da yiğitçe dinlerini yaşamak için, tek ferdimiz kalıncaya kadar bu davadan vazgeçmeyiz diye direniyorlar. Allah’a sonsuz hamd olsun, büyük başarılar gösteriyorlar. İnşaallah Cenâb-ı Allah, Rusları lime lime edecek ve Çeçen kardeşlerimiz muzafferiyete ulaşacaklar. Yine Saraybosna’da da toplu soykırım yapıldı.
Ehl-i kıble ve ehl-i sünnet olmak için
Sual: Günah işleyen müslümanlara kâfir denir mi, onlara lanet edilir mi?
CEVAP
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bazı bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O da, dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.
Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kul, lanet ettiği zaman, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner.) [Beyheki]
Müslüman ana-babalara açık mektup
Müslüman anne ve babalara sesleniyorum: Çocuklarınızı iyi Müslümanlar olarak yetiştiriniz. İyi Müslüman ne demektir? Kısaca arz edeyim:
“ İyi insan demektir. İyi vatandaş demektir. Erkekse, hanımına iyi bir koca, çocuklarına iyi bir baba demektir. Kadınsa, kocasına iyi bir hanım, çocuklarına iyi bir anne demektir. Çocuksa, anne-babasına iyi evlat demektir. İyi komşu demektir. İyi âmir, iyi memur demektir. İyi işveren, iyi işçi demektir. İyi tâcir, iyi esnaf, iyi müşteri demektir.” Dahası da var, lakin bu saydıklarım yetmez mi iyi Müslümanı anlatmak için?
Muhterem anne-babalar!
Yarın hepimiz bu imtihan dünyasından çekilip gideceğiz, son yolculuk tarihini bilmiyoruz ama yolculuk kesin. Çocuklarımızı iyi Müslümanlar olarak yetiştirmezsek son derece ağır bir vebal altında kalmış oluruz. İyi Müslüman, gerçek dindar demektir. Gerçek dindar kimdir?
"Kerbela" olayında "Ehli sünnet"in bakışı
Son yıllarda, “Ehli Beyt” ve “Kerbela olayı” geçen hafta olduğu gibi her 10 Muharremde yazılı ve görsel basında geniş yer almaktadır. Haberler objektif olarak değil, tek taraflı olarak verildiğinden şikayetle bu iki konuda, “Ehli sünnet” in “görüşünü” (inancını) soran okuyucularıma muteber kaynaklarda geçen konu ile ilgili bilgileri sunmak istiyorum.
Ehli sünnet İslam büyükleri Ehl-i Beyti sevmenin her mümine farz olduğunu bildirmişlerdir. Bunlarda Resûlullah’ın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her Müslümanın vazîfesidir. Ehl-i Beyt ile ilgili Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Ehl-i Beytim, yâni evlâdlarım, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Buna binen kurtulur, binmeyen helâk olur.”
“Benden sonra size iki emanet bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız, yoldan çıkmazsınız. Birisi, ikincisinden daha büyüktür. Biri Allahü teâlânın kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmdir ki, gökten yere kadar uzanmış, sağlam bir iptir. İkincisi, Ehl-i Beytimdir. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz. Bunlara uymayan Benim yolumdan ayrılır.”
“Sizlere dîn-i İslâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i Beytimi sevmenizi istiyorum.”
VEDA HUTBESİ
Veda Hutbesi Hz. Peygamber (sav)'in 114 bini bulan hacıya hitaben irad ettiği hutbe'dir.
Bu hutbeyi dinleyenlerin sayısının çok olması, gelen bu haberlerin doğruluk derecesini belirtmesi açısından önemlidir. Bu gibi haberlere mütevatir haber denir. Yanlış olması aklen mümkün değildir. Bu hutbede vazedilen her konu kutlu Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) tarafından söylenmiştir, bunda hiçbir şüphe yoktur. İçerik bakımından da, dünya ve ahiret hayatına dair yapılması gerekenleri bildirdiğinden dinin bir özetini oluşturmaktadır.
Hz. Peygamber (sav) bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccedemeyeceğini bildirip vefatının yaklaştığını ima ettiği, sonraki gelen günler de O'nun (sav) bu sözlerini doğruladığı için bu hacca “Veda Haccı”, bu hac esnasında irad ettiği hutbeye de “Veda Hutbesi” adı verilmiştir.
Müslümanlar Niçin Geri Kalmıştır
İslamiyet, faydalı her yeniliği emreden bir dindir. Bundan dolayı, ilim adamlarına çok önem verilmiş, ilmi, fenni ve teknik tecrübeler yapılmış, müslümanlar, tıpta, kimyada, astronomide, coğrafyada, tarihte, edebiyatta, matematikte, mühendislikte, mimarlıkta ve bunların hepsinin temeli olan, güzel ahlak ve sosyal bilgilerde, en mükemmel dereceye vasıl olmuşlar, bugün de tazim ile yâd edilen kıymetli âlimler, hakimler, mütehassıslar, üstadlar yetiştirmişler, dünyanın hocası, medeniyetin rehberleri olmuşlardır.
O zaman, yarı vahşi olan Avrupalı, fen bilgilerini İslam üniversitelerinde öğrenmişler, hatta Papa Sylvester gibi, Hıristiyan din adamları da Endülüs üniversitelerinde okumuştur. Bugün, hâlâ Avrupa’da kimyaya, Chemie ve cebire, [Arabi El-cebir kelimesinden] Al-gebra ismi verilmektedir. Çünkü bu ilimler, önce müslümanlar tarafından dünyaya öğretilmiştir.
KUR'AN AHLAKINDA MÜSLÜMAN ERKEK KARAKTERİ
Bir başka makalemizde günümüzde Müslüman kadınların kendilerine örnek olarak Hz. Meryem'ı almaları gerektiğinden bahsetmiş, onun yaşamına ilişkin Kuran'dan öğrendiğimiz detayları, davranış ve düşünce biçimini, üslubunu aktarmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise günümüz dünyasında ideal Müslüman erkek karakterinin nasıl olması gerektiğine yer vereceğiz.
Günümüzde insanlar, özellikle de gençler birçok insanı kendilerine örnek almakta, onların tavır ve konuşmalarına, üsluplarına, giyim tarzlarına özenmekte, onlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu insanlar arasında güzel ahlak taşımayan kişiler olduğu için, onları taklit eden gençlerde de aynı tavırlar görülmektedir. Örneğin bu gençlerin bazıları mafya babalarına özenmekte, bazıları insanları kolayca öldürdüğü halde film gereği iyi adam rolündeki karakterleri örnek almakta, kimileri de kendilerine yabancı bir kültürün olumsuz yönlerini bütünüyle taklit etmeye çalışmaktadır.
Kuran ahlakının yaygın olarak yaşanmadığı bir toplumda insanların karakterini belirleyen başka etkenler de vardır. Buna bir örnek olarak 'erkek adam dediğin...' diye başlayan anlayış verilebilir. Bu mantığa göre, erkek karakterinin ilk prensibi daima “üstün” olmaktır.
Müslümanın Hayatında Namaz İbadetinin Önemi
İman sahibi bir insan ibadetlerine gösterdiği titizlikle kendini belli eder. Allah (cc)’ın farz kıldığı namaz, oruç, abdest ibadetlerini yaşamı boyunca şevkle sürdürür. Allah (cc) salih Müslümanların ibadet şevkini pek çok ayetiyle haber vermiştir. Bu ayetlerden biri şu şekildedir:
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)
Namaz, müminlere hayatları boyunca sürdürmeleri emredilen, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir. İnsan unutmaya ve gaflete düşmeye müsait bir varlıktır. İradesini kullanmayıp kendini günlük olayların akışına kaptırırsa asıl dikkatini vermesi ve aklında tutması gereken konulardan uzaklaşır. Allah (cc)'ın her yönden kendisini sarıp kuşattığını, her an kendisini izlediğini, işittiğini, yaptığı her şeyin hesabını Allah (cc)'a vereceğini, ölümü, cennetin ve cehennemin varlığını, kaderin dışında hiçbir olayın meydana gelmeyeceğini, karşılaştığı her şeyde, her olayda bir hayır olduğunu unutur. Gaflete düşerek, hayatının gerçek amacını aklından çıkarabilir.
Baskı Ve Zulümle Karşılaşan Sahabe-i Kiram'ın Şerefli Yaşamları
Peygamber Efendimiz (sav)’in mübarek zatını tanıyan, onunla birlikte yaşama şerefine erişmiş müminlerden oluşan Sahabe-i Kiram’ın yaşamları ve ahlakları, İslam tarihi boyunca yaşamış tüm Müslümanlar için büyük şevk kaynağı olmuştur. Hanım ya da erkek fark etmeden, cesaretleri, azim ve kararlılıkları, iman kuvvetleri, gördükleri tüm baskı ve zulme karşın Allah’a ve Resulü (sav)'ne olan sadakatleri ve Resulullah (sav)’ın nefsini kendi nefislerinden üstün tutmaları, yüzyıllardır İslam tarihinde şerefle anılmaktadır.
Yüce Allah, Sahabe-i Kiram’ın ihlaslı tavırlarını tarih boyunca yaşamış olan tüm Müslümanlar için bir örnek kılmıştır. Onların o dönemin çok zor şartları altında verdikleri halisane mücadele, yaşadıkları derin iman coşkusu ve sadakat, Allah’a olan sevgileri, Peygamberimiz (sav)’e olan düşkünlükleri Allah’ın izniyle İslamiyet’in kısa sürede tüm dünyaya yayılmasına ve insanların geniş kitleler halinde hak din ahlakına yönelmesine vesile olmuştur.
Allah yolunda verdikleri bu kutlu mücadeleleri boyunca baskı, eziyet ve zulme maruz kalan değerli Sahabeler gibi, “Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?…” (Bakara Suresi, 214) ayetinin bir tecellisi olarak tarih boyunca diğer müminlerin de başından benzer olaylar geçmiştir.
KURAN'A GÖRE İDEAL MÜSLÜMAN KADIN KARAKTERİ
İmanın bir kadını ne kadar hayırlı bir insan haline getirdiğine Allah Kuran'ın "Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler." (Bakara Suresi, 221) ayetiyle dikkat çekmektedir. Bir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan asıl olarak o kişinin imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. İnsanın sahip olduğu tüm özelliklere anlam kazandıracak olan, imanıdır. Bu Allah'ın, Kuran ile bildirdiği önemli bir sırrı, insanların dikkatle düşünüp öğüt almalarını gerektiren önemli bir bilgidir.
Kuran ahlakı, tüm insanlara olduğu gibi, kadınlara da olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Allah'ın, "... Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz..." (Müminun Suresi, 71) ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakı insanlara 'şan ve şeref' kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur.
Kuran Ahlakını Yaşamamak İçin Öne Sürülen Bahaneler Geçersizdir
Kuran ahlakını, ancak gerçek iman sahipleri gereği gibi yaşar ve bu güzel hayatı yaşamaktan büyük haz duyarlar. Dolayısıyla Yüce Allah’a samimi bir kalple iman etmek önemlidir. İman şuuruyla hareket eden bir insan, tüm hayatını Yüce Rabbimiz’i razı etmeye adayacak, O’nun rızası için nefsinin kötü özelliklerinden kurtulacak, vicdanının sesini dinleyerek iyilikten ve güzellikten yana olacak, bu vesileyle de Kuran ahlakıyla ahlaklanacaktır.
Barış, huzur, mutluluk, özgürlük, eşitlik, sevgi ve kardeşlik… Bunları elde etmek için Kuran ahlakından başka yol arayanlar onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıl geçse de hiçbir zaman aradıklarını bulamayacaklardır. İnsanın dünyada ve ahirette rahat etmesi için tek yol, Allah'ın insanlar için seçip beğendiği İslam ahlakını yaşamasıdır.
Bu gerçeğin doğruluğunu hiçbir vicdanlı insan kabul etmemezlik yapamaz. Ancak yine de kimi insanlar, dünyadaki davranışlarından hesaba çekilecekleri gerçeğini kabul ettikleri halde şeytanın başka bir aldatmacasına düşmektedirler. Şeytan birtakım geçersiz bahaneler üreterek insanların din ahlakını yaşama konusunda ciddi bir çaba göstermelerini engellemeye çalışmaktadır.
Hz.İsa Ve Hz.Mehdi Gelmeyecek Nidaları,Hz.İsa Ve Hz.Mehdi'nin Geliş Alametidir
Peygamberimiz (sav), sahih hadisleriyle hem manevi hem fiziksel özellikleri, hem de yapacakları icraatlarla Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi hakkında çok detaylı bilgiler vermiştir. Ancak kimi çevreler, hiçbir bilgi ve delile dayandırmadan bu iki mübarek şahsın gelişini reddetmeye çalışmaktadırlar. Bu amaçla, Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne geleceği beklenen, içerisinde bulunduğumuz bu dönemde, "Hz. İsa'nın öldüğü ve ikinci kez gelmeyeceği" yanılgıları gündeme getirilmektedir. Aynı şekilde Hz. Mehdi'nin gelişi de çeşitli açıklamalarla tevil edilmeye çalışılmaktadır. "Hz. Mehdi'nin geçmişte geldiği, Mehdiliğin bir şahsı manevi olacağı ya da Hz. Mehdi'nin hiç gelmeyeceği" gibi yanlış, Peygamberimiz (sav)'in hadisleriyle ve İslam alimlerinin açıklamalarıyla açıkça çelişen mantıklar öne sürülmektedir. Oysa burada gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir gerçek vardır:
"HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELMEYECEKLERİNİN SöYLENMESİ, ASLINDA BU MüBAREK ŞAHISLARIN GELECEKLERİNİ ORTAYA KOYAN öNEMLİ ALAMETLERDEN BİRİDİR."
Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyecekleri iddiaları, bu iddiaları öne sürenlerin gerçekte, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmesi ihtimalinden çok tedirgin olmalarından kaynaklanmaktadır.
AVRUPA İSLAM'A KOŞUYOR,BİZ MANEVİ BUNALIMA!..
Önce aşağıdaki ibretlik olay ve yorumları okuyalım, sonra da üzerinde biraz düşünelim, bakalım dünyanın hali nice...
“Şeytan Çıkarma Ders Oldu”
Bize de Bu Olanlar Ders Olsun
İtalya'da, Vatikan'a bağlı üniversitelerden birinde, ilk kez, şeytan çıkarma ayini konusunda özel kurs düzenlendi. Katolik rahiplerle ilahiyat öğrencisi rahip adaylarının kabul edildiği başkent Roma'daki kurs, 14 nisana kadar sürecek.
İsteyen rahip ya da rahip adayı, 180 Euro'luk ücreti ödemesi karşılığında bu konuda düzenlenen kursa katılabilecek.
Kursun verildiği adres, 'Mesih'in Lejyonerleri' adlı tarikatın denetimindeki Papalık Regina Apostolorum Üniversitesi.
İlginin yoğun olduğu kursa, dünyanın çeşitli yerlerinden Roma'ya giden 100 civarında Katolik rahip ya da rahip adayı kayıt yaptırmış.
BATI'YA KARŞI ETKİLİ BİR GÜÇ:TASAVVUF
Tasavvuf İslâm’ın kalbinde yatar; onun deruni boyutudur. O Allah’ın yaktığı bir lamba gibidir, Müslümanlardan sayısız ruhu ve çok sayıda nesli ışığıyla aydınlatan ve kıyamete kadar da aydınlatacak olan bir lamba. İslâm tarihi boyunca her döneme uygun olmuş ve gelecekte de böyle olmaya devam edecek.
Yine de, günümüz açısından bakıldığında, İslâm dünyasının ve aynı zamanda daha genel bir çerçevede bir bütün olarak insanlığın karşı karşıya kaldığı problemler ışığında, onun rolü bazı açılardan özellikle önemli hale gelmektedir.
13./19. yüzyıldan bu yana, reformcu ve modernist olarak adlandırılanlardan pek çoğunun İslam toplumunda tasavvufu tahrip etmeye veya zayıflatmaya çalışmış olmaları, İslâm dünyası açısından ne kadar dar bakışlı ve talihsiz bir olgudur. Yine de, çok şükür ki tam olarak başarılı olamamışlardır, zira Allah’ın aydınlattığı bir lamba insan tarafından söndürülemez.
Her şeyden önce İslâm, diğer dinler gibi laiklik, modernizm ve şimdi de post-modernizmin bozucu saldırıları ile karşı karşıya kalmıştır. İslâm açısından, ancak Sufi hikmeti bu meydan okumanın derin köklerine ulaşıp -sadece duygusal değil- kapsamlı bir entelektüel ve manevi bir derinlik sağlayabilmiştir.
ABD TARİHİNE DAMGASINI VURAN MÜSLÜMANLAR
Sahabe ve Tabiinden İlk Muhacirler
Dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi eski profesörlerinden, ABD Bilim Sanat Akademisi üyesi Barry Fell'in (1917-1994), 1980’de yayımladığı “Saga Amerika” (Efsane Amerika) isimli çalışmasındaki bilgiler gösteriyor ki, Müslümanlar, daha Hz. Ali ve Hz. Osman döneminde Amerika'ya ulaşmıştır.
Prof. Fell, Prof. Heizer ve Prof. Baumhoff'un yaptıkları arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular sonucunda, ABD'nin Nevada, Colorado, New Mexico ve Indiana eyaletlerinde, 7. ve 8. yüzyıllarda açılmış Müslüman okulları olduğu; burada İslâm’ın ve bilimin, özellikle denizciliğin okutulduğu bir okulun varlığı ortaya çıkmıştır.
Batı Amerika'nın el değmemiş bölgelerinde kayalar üzerinde bulunan yazılar, çizimler ve tablolar, Müslümanların o zamanlar ilk ve orta düzeyde bir eğitim sistemini uyguladıklarının kalıntıları durumundadır. Dolayısıyla bütün bunlar, zikri geçen eyaletlerde, 7. ve 8. yüzyıllarda Müslüman Arapların yaşadığını kesin olarak ispatlamaktadır.
ABD'deki İslâm/Müslüman izleri ile ilgili diğer bir çarpıcı bilgi, 1787'de Massachussets eyaletine bağlı Boston'daki yol çalışmaları sırasında, üzerinde "La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah" yazan, 9. ve 10. yüzyıllara ait Semerkand dirhemlerinin bulunmasıdır.