münafıklık
Türkiye’yi İsrail’in Sömürgesi Yapmışlardı
''İslamî kesimden bazıları "Bu iş için İsrail'den izin alınmalıydı" diyorlar.
İsrailden izin almak demek onun Gazze üzerindeki hakimiyetini ve zulmünü kabul etmek, meşrulaştırmak demektir.
Gazze İsrail toprağı değildir.''
* * *
İsraille 50 kadar (çoğu askerî) anlaşma yapılmış bunlar Türkiye Büyük MilletMeclisinden geçirilmemiş. Mahiyetlerini, konularını, içyüzlerini doğru dürüst ne Meclis biliyor, ne de halk.
İçinde saçı bitmedik yetimlerin hakları da bulunan milyarlarca dolar, yok tank tamiri, yok pilotsuz uçak diye İsraile peşkeş çekilmiş. Bunların hesabı yok, kontrolu yok.
Siyonistler Türkiye'yi bir tür sömürge haline getirmişler.
Hocaefendi'nin açıklaması
IHH önderliğindeki "Filistin'e Yardım" girişimine İsrail'in müdahalesi, gerek tarzı, gerekse neticeleri dolayısıyla çok konuşulacak; bu kesin. Bu olayın kısa vadedeki etki ve yankıları yanında uzun vadedeki etki ve yankıları da olacak şüphesiz.
Olay henüz sıcaklığını muhafaza ettiğinden, konu hakkındaki her sözün, her tepkinin "refleksif" bir yanı var. İlk anda gösterilen tepkilerde her zaman "kurgu dışı", "tabii" bir boyut vardır. Dolayısıyla Hocaefendi'nin açıklamasını biraz da bu çerçeveden değerlendirmek gerekir.
Dünyanın -İsrail ve Amerika dışında- neredeyse tamamının ortak tepki verdiği bir olay söz konusu. Kurulduğu günden bu yana varlığını işgal, entrika, zulüm ve oldu-bittiye getirme politikaları üzerine inşa etmiş bir devlet var ve bu devlet, son olayda tamamen sivil karakterli ve farklı dinlere mensup insanlardan müteşekkil bir yardım girişimine uluslararası sularda son derece vahşi bir şekilde müdahalede bulundu. Kanını akıttığı insanlardan başka, yaralılara ve diğerlerine yaptığı muamele de kendisinden görmeye alışık olduğumuzdan farklı değil.
Böyle bir vakıa karşısında ilk tepki "otoriteye başkaldırı" merkezli mi olmalı?
İBNİ SEBECİLERİN BELİNİ KIRAN SORULAR
Halife seçimi, eshab-ı kiram arasındaki savaşlar müslümanların iç meselesidir. Bu iç mesele, bir münafıkla, bir yahudi veya hıristiyanla veya bir ateistle tartışılmaz. Onlarla, Yahudilik-İslamiyet, Hıristiyanlık-İslamiyet, ateistlik-İslamiyet gibi temel itikadi konularda, iman konusunda tartışılır. Onlar bozuk Tevratlarını İncillerini veya dinsizliklerini ortaya koyar, siz de cevap verirsiniz.
Yahudilerin kurduğu adına sebecilik, rafizilik, hurufilik denilen fırka ile, dini meselelerimiz tartışılmaz. Ne Peygambere inanıyorlar ne de Kur’ana. Müslümanları aldatmak, İslamiyet’i yıkmak için, inanmış gibi konuşuyorlar. Takıyye adı altında münafıkça hareket ediyorlar.
Aslında 1400 senedir uğraştıkları mesele, basit bir mesele değildir. Dini kökten yıkma meselesidir. Çünkü eshab-ı kiram kötülenince, bunların mürted, münafık oldukları güya ispatlanınca, müslümanlar arasında yayılınca, kabul görünce, din otomatikman yıkılmış olacaktır. Çünkü Kur’anı da dini de bize bildiren onlardır.
ÖNEMLİ BİR MÜNAFIK ALAMETİ:Dinde Pasifizm
Pasif bir insan, ahlak ve kişilik olarak şevksiz, çevresindeki olaylara karşı ilgisiz, tepkisiz, insanların sıkıntıları ve sorunları ile ilgilenmeyen, etrafındaki aksaklıklara çözüm arayışı içinde olmayan, kendi içine kapalı, kendi dünyasında yaşayan bir tavır içindedir. Kimi zaman Müslümanlar arasında bulunan bazı insanlar da iman edenlerin imani şevk ve heyecanlarına uymayan bu tür pasif bir hal içinde olabilirler. Bu kişiler Müslümanların yaşadığı yüksek iman heyecanını içlerinde yaşamaz, onların mutluluk ve huzurundan uzak, soğuk ve donuk bir hayat sürerler. Allah (cc)'ın büyüklüğünü ve yüceliğini kavrama, Kuran ahlakını benimseme isteğinde olmadıklarından, din ahlakının yaşanması ve anlatılması amacıyla yapılan her türlü girişimde hep geride kalan, olanları uzaktan izlemekle yetinen bir görüntü sergilerler. Ne yaşantılarında ne de iman anlayışlarında canlı, akılcı ve sağlıklı bir yaklaşımları yoktur.
Sevgi, yakınlık, samimiyet, dostluk, kardeşlik, sadakat, vefa, bağlılık gibi Allah (cc)'ın razı olacağını bildirdiği Müslümanların üstün ahlak özelliklerinden yoksundurlar.
MÜNAFIKLAR
Münafıklar "dindar" görünerek mümin topluluğunun içine giren ve içlerinde bulundukları süre içinde onlara zarar vermeye, haklarında inkarcılara haber taşımaya ve aralarındaki birlik ve beraberliği zedelemeye çabalayan ikiyüzlü insanlardır. Çoğu, en başından beri art niyet taşıyarak müminlerin arasındadır ve onlarla birlikte oldukları zaman zarfında maddi olarak kendilerine menfaat sağlamaya çalışır. Bu tarz kişilerin müminlerden menfaat elde edemeyeceklerini anlamaları, aralarından ayrılmak için yeterli bir sebeptir.
Kimi ise iman ederek müminlerin arasına gelmiş, fakat zaman içerisinde vicdanını köreltmiş ve kendini şeytana teslim etmiştir. Kalplerinde olan hastalıktan dolayı zamanla Kuran ayetlerine olan hassasiyetlerini ve bağlılıklarını yitirmiş ve doğal olarak 'cahiliye toplumu'nun dinine, yani 'şeytanın gizli dini'ne girmişlerdir.
Bu kişiler, karşılarına çıkan olayları Kuran'da anlatılanlar doğrultusunda değil, din ahlakını yaşamayan toplumlar arasında geçerli olan bakış açısı çerçevesinde değerlendirirler. Buna en belirleyici örnek zorluk anlarıdır. Kuran, karşılaşılan bir zorluk karşısında Allah'a güvenip dayanmayı ve umutsuzluğa kapılmamayı öngörürken, münafıklar böyle bir durumda, cahiliye toplumuna benzerlik göstererek, ya zorluğu görünce dehşet içinde bakakalırlar ya da paniğe kapılarak dengesiz bir tavır içine girerler.
Şimdiye dek belirtmiş olduğumuz bütün özellikler, münafıkların hem dünyada hem de ahiretteki durumlarını bizlere haber vermekte, onların niteliklerini ve genel ruh hallerini tanıtmaktadır. Müminlere bakış açıları ayetlerde detaylı olarak tarif edilmektedir.
MÜNAFIKLARIN AHİRETTEKİ DURUMLARI
Bilmiyorlar mı, kim Allah'a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedi kalmak üzere cehennem ateşi vardır? İşte en büyük aşağılanma budur. (Tevbe Suresi, 63)
Allah'a ve Allah'ın dinine savaş açmış olan münafıkların ahirette gördükleri karşılık, tamamen hak ettikleri, layık oldukları bir karşılıktır. Münafıklar sonsuz hayat süresince maddi ve manevi bir azap içinde yaşayacaklardır.
Münafıkların cehennem azabı, aslında dünyada yaşadıkları süre içinde başlamıştır bile... Büyük bir aşağılanma ve küçük düşmenin yanı sıra, daha yüzlerce azap çeşidi henüz dünyadayken onları beklemektedir. Fakat en büyük azap, hiç kuşkusuz cehennem azabı olacaktır; sonu olmayan, asla bitmek bilmeyen bir ateşin azabı...
ÖLÜM ANLARI
Her insan, Allah'ın kendisi için belirlemiş olduğu kaderi yaşar ve O'nun tayin ettiği zamanda ölür. Müminler, yani hayatlarını O'nun istekleri doğrultusunda geçirmiş olan insanların -dünyada işledikleri salih ameller karşılığında- canları, Allah'tan bir lütuf olarak melekler tarafından güzellikle alınır ve cennette ağırlanırlar.
MÜNAFIK İÇİN TEVBE MÜMKÜN MÜ?
Diğer bir kısmı, Allah'ın emri için ertelenmişlerdir. O, bunları, ya azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 106)
Allah Kuran'da haber verildiği üzere, "... kulları için inkara rıza göstermez..." (Zümer Suresi, 7) Yani, kullarını doğru yola iletmek, kötülüklerini bağışlamak ve cennetine sokmak ister. Ancak münafıklar Allah'ın bu çağrısından ısrarla yüz çevirirler. Bildikleri ve anladıkları halde ayetlere karşı kayıtsız kalarak, zulüm ve büyüklenmeleri sebebiyle inkarda diretirler. Ancak aralarında bu tavırlarına son vermek isteyenler de olabilir. Bu durumda, tevbe etmeye niyet etmiş olan kişiye düşen, aczini tam anlamıyla kavrayıp, en içten bir şekilde Allah'tan bağışlanma dileyip, bir daha münafıklığa geri dönmemek üzere "kesin" bir tevbeyle tevbe etmektir.
Gerçekten samimi olması şartıyla, tevbe eden münafığın tevbesinin kabulü 'Allah dilerse' söz konusu olabilir. Nitekim Allah, "Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir" (Maide Suresi, 39) diye bildirilmektedir.
MÜNAFIKLARA KARŞI GÖSTERİLECEK TAVIR
Ey peygamber, kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı 'sert ve caydırıcı' davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir o. (Tahrim Suresi, 9)
Münafıklara karşı nasıl bir tavır takınılacağı, Kuran'da çok üzerinde durulan bir konudur. Mümin, ihtiyaç duyduğu herşeyi Kuran'dan öğrendiği gibi, bu konuda nasıl davranması gerektiğini de yine Kuran'dan öğrenecektir.
Kuran'da müminlere tavsiye edilen, örnek verilen tavır şöyledir: Müminler münafıkları asla dost edinmemekte, birlikte oldukları süre içinde onları Kuran'la uyarıp korkutmakta, eğer yapılan öğütler bir fayda vermiyorsa da onları, kendi aralarından uzaklaştırmaktadırlar. Ancak bu noktada münafıklar hakkında son kararı verecek olan kişi, elbette ki Allah'ın elçisidir. Allah elçisi vasıtasıyla münafıklar arasında en doğru hükmün verilmesini sağlar. Onlara karşı takınılacak tutumla ilgili ayetleri sırayla inceleyelim.
1) Sırdaş edinmemek:
Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine karşı gazaplandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kafirlerin mezar halkından umut kesmeleri gibi, ahiretten umut kesmişlerdir. (Mümtehine Suresi, 13)
Münafıklar Hiçbir Dönemde Peygamberlere Üstün Gelememişlerdir
Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, mü'minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi, 141)
Tarihin her döneminde münafıklar, hakka karşı başkaldırmış ve mümin topluluğunun içinde onlara karşı içten bir savaş sürdürmüşlerdir. Kuran'da, "Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar" (Münafıkun Suresi, 8) ayetiyle de bildirildiği gibi münafıkların her zaman için müminlerden üstün olduklarına ve onları bozguna uğratacaklarına dair asılsız bir iddiaları olmuştur. Oysa tüm bu iddialarına rağmen, hiçbir şekilde müminlere karşı üstün gelememişlerdir. Galip gelen taraf, her zaman elçiler ve yanlarındaki müminler olmuştur. Tarih boyunca bu durum, adeta bir kanun gibi işlemiştir.
Olaylar Kuran gözüyle değerlendirildiğinde, bunun nedenleri açıkça fark edilebilmektedir. Allah, 'inkarcılara müminlerin aleyhinde' asla yol vermemektedir. Aksine münafıkları, elçinin ve müminlerin eliyle yerle bir etmektedir.
'MÜSTAĞNİYET HASTALIĞI' NIN GETİRDİĞİ ZARARLAR
... Münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (Fetih Suresi, 6)
Müstağniyet münafıklar için başlı başına bir bela kaynağıdır. Ancak önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi kendileri çoğu zaman bu belaların farkında değildirler. Hatta o derece müstağnidirler ki "... söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya..." (Mücadele Suresi, 8) diyecek kadar ileri gidebilirler. Ancak daha önce de üzerinde durduğumuz gibi, kendileri açıkça görülen bir musibet beklerlerken aslında sayısız musibete uğramışlardır da farkında değildirler.
Nitekim gerek fiziki, gerekse manevi olarak çeşitli zararlar görürler. Allah ayetlerinde münafıkların uğradıkları bu zararlardan bahsetmiştir. Şimdi bunları maddeler halinde inceleyelim.
MÜNAFIK MÜSTAĞNİYETİ
Onlar, Allah'a, hoşlarına gitmeyen şeyleri uygun görürler, dilleri de yalan olarak en güzel olanın 'kendilerinin olduğunu düzmektedir.' Hiç şüphesiz ateş onlar içindir ve hiç şüphesiz onlar (cehennemde) öncülerdir. (Nahl Suresi, 62)
Allah'tan korkan insanlar, her zaman her konuda Allah'ın yardımını ve desteğini beklerler. Hz. Musa'nın Kuran'da haber verilen, "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım" (Kasas Suresi, 24) sözüyle örnek verildiği gibi, her an kendilerini yaratana muhtaç olduklarının farkındadırlar. İşte müminlerle tamamen zıt özellikler taşıyan münafıkların 'müstağniyeti' bu noktada açığa çıkar.
'Müstağni' kelimesi Kuran'da 'hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan' kişiler için kullanılır. Oysa hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, 'müstağni' olan yalnızca Allah'tır. İnsanlar ve diğer tüm canlılar da Allah'ın yarattığı ve her an O'nun dilemesiyle yaşamlarını sürdüren aciz, ihtiyaç içinde olan varlıklardır.
MÜNAFIKLARIN ÖZELLİKLERİ
Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır. (Bakara Suresi, 27)
Münafığın kelime anlamı 'karışıklık ve bozgunculuk çıkaran'dır. İçinde bulundukları mümin topluluğun arasına giriş sebepleri de, asıl olarak budur. Yaptıklarında kararlıdırlar. Her fırsatta müminlerin düzenine karşı bir hareket yapmayı adeta görev edinmişlerdir. Mümin olmadıkları halde kendilerini mümin gibi göstermeye ve bu sayede onların imkanlarından faydalanmaya çalışan münafıklar, başlarına bir zorluk veya sıkıntı geldiğinde hemen onlardan ayrılır ve karşı cepheye geçerler; gerçek karakterleri ancak zor zamanlarda ortaya çıkar. Bu durum, müminlerin yanında, menfaatleri doğrultusunda kaldıklarının açık bir göstergesidir. Bu karakterin Kuran ayetleri ile tanıtılmış yüzlerce özelliği vardır. Yalnız münafık karakterini tanımak için, öncelikle Allah'a olan inançlarını bilmek gerekmektedir.
ALLAH'A VE AHİRETE İNANÇLARI YÜZEYSELDİR
Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her insan, Allah'a iman etmekle, O'nu tek olarak ilah edinmekle ve O'na ibadet etmekle yükümlüdür. Bundan dolayı da, Allah'ın sözü olan Kuran'a ihtiyacı vardır.
Münafık Neden İbadet Eder,Neden Müminlerle Birlikte Olur?
Münafıklar sana geldikleri zaman: "Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin" dediler. Allah da bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder. (Münafikun Suresi, 1)
Münafıkların şeytanla ortak özellik gösterdikleri 'esrarengiz isyan' konusunu önceki bölümde inceledik. Ayrıca münafıkların -dinsizlerden biraz daha farklı olarak- Allah'ın varlığını bilen ama O'nun emirlerine uymayan, üstelik bunu yaparken de kendilerini deşifre etmeyen ve inananlardan gerçek karakterlerini saklayıp, onlara kendilerini dindar olarak tanıtan 'garip' mantıklı kişiler olduklarını gördük.
Bu noktada şu soru akla gelmektedir. Gerçekte imanı kalplerinde yaşamadıkları halde neden iman etmiş gibi görünürler?
Çünkü münafıkların konumu diğer inkarcılardan farklıdır. Münafık Kuran'da anlatılanları yeterli derecede anlamıştır. Allah'a kulluk vazifesini yerine getirmek için, ayetlere tam olarak uyması gerektiğini öğrenmiştir.
Münafıkların yaptığı iftira
Mearicünnübüvve kitabında diyor ki: Münafıklar Hz. Aişe validimize iftira edince, Resulullah, arkadaşlarından bazılarını çağırdı. Bunlardan Hz. Ömer'e ne düşündüğünü sordu. O da dedi ki: (Ya Resulallah! İyi biliyorum ki, münafıklar yalan söylüyorlar. Allahü teâlâ, senin üzerine sinek kondurmuyor. Bir murdar yere konup da, sonra senin üstünü kirletmesin diye muhafaza ediyor. Seni az bir pislikten saklayan Allah, pisliklerin en kötüsünden elbet saklar.)
MÜMİN VE MÜNAFIKLIĞIN ALAMETLERİ
Allah (CC.) «o kimseler gibi (yâni münafiklar gibi) olmayin (günaha dalmayin) ki, onlar Allah'i unutmuslardir (yani Allah'in emrinden ayrilarak tersini yapmislar, dünyalik azgin arzulardan tad almislar ve onun aldatici görüntülerine gönül vermislerdir).»
Peygamber'imize (S.A.S.) «mümin ve münafik kimdir» diye sormuslar, Peygamber'imiz su cevabi vermistir: