Zehirli | Konular | Kitaplar

Kuran'a uymak

HZ. PEYGAMBER VE O’NA İTTİBA-1



Hz. Peygamber'e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e iman etmek İslam'ın erkanından birisi, imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her müslümanın O'nun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehadet etmesi, O'nun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O'ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, O'nu hayatında kendisine örnek alması gerekir.

Hz. Peygamber'i sevmek, her mümin için en gerekli taatlardan biridir. Zira sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Buhari ve Müslim'in Enes b. Malik (r.a)'den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

"Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz."(1)

Bu zikretmiş olduğum hadis-i şerif başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir:

"Sizden birinize ben, kendi nefsinden, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş sayılmaz."

KURAN SÜNNET AYRILMAZLIĞI

Muhterem müslümanlar!

Son zamanlarda sık sık dile getirilen bir husus var. Kur’an ile sünneti birbirinden ayırmak, hatta sünneti hiçbir şekilde hesaba katmamak. Kur’an bize yeter diyerek sadece Kur’an ile yetinmeye çalışmak. Elbette ki bu, müslümanların kafasını karıştıran yanlış bir telakkidir. Kur’an ve sünnetin bütünlüğünü ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayat-ı pakını anlamadan Kur’an’ı anlayamayacağımızı, dolayısıyla Kur’an ile sünneti bütünleştirerek, İslamî bir hayat yaşamamız gerektiğini özellikle belirtmeliyim.

Sünnet Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin söz, fiil ve takrirleridir.

Ayet-i kerimede:

“O hevasından konuşmaz ve O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 3-4) buyrulmuştur.

Demek ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an olarak biz ümmete ne bildirmişse o Allah’ın kelamıdır. Bir de Kur’an olarak bildirmediği fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kalbine Allah celle celaluhun ilham ettiği hak sözler vardır.

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V)’E İTAATTEN ALIKOYAN ENGELLER -III-


Peygamber Efendimiz’in ahlâklarının beşerî çirkinliklerden uzak oluşu ve aynı zamanda ilâhî yakınlığa yol veren yüksek meziyetleri aşikârdır. Akl-ı selim olmak, mutlak bir şekilde ona itaat etmeyi gerektirir. Ancak, insanı tesiri altında tutarak bundan meneden menfî kuvvetler vardır. Önceki yazılarımızda, bu kuvvetlerden ‘dünya sevgisi’ ve ‘nefsin’ menfi etkisinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise; itaat hali yaşantısında tezahür edecek olan mü’minin iç dünyasını oluşturan nefis ve ruh keyfiyetinin, itaat noktasındaki ehemmiyetine dikkat çekmek istiyoruz.

Bilgiye Rağmen İtaat Noksanlığı

Peygamber’e itaat, Hakk’ın emri iledir ki O, Peygamber’e itaatin kendisine itaat olduğuna hükmetmiş ve kendi sevgisine açılan yegâne yol kılmıştır. “De ki; eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

TASAVVUF, SÜNNET VE KUR'AN YOLUDUR

Rabbimiz, Hz. Adem Aleyhisselam’dan Fahr-i Alem s.a.v. Efendimiz’e kadar, insanlığın salah ve kurtuluşu, dünya ve ahiret saadeti için din göndermiş, emir ve yasaklarını bildirmiştir. Neleri yapıp neleri yapmamamızı bildiren, dosdoğru bir hayatın yolunu gösteren din, Efendimiz s.a.v.’in risaletinde kemale erdirilmiştir.

Müslümanlar da bu dine kâmilen uymakla mükelleftirler. İç ve dış bütün hayatını dinin sınırları içinde, onun koyduğu hükümler doğrultusunda tanzim etmedikçe, bütün varlığı ile inanarak, benimseyerek ve severek uygulamadıkça bir müslüman kâmil bir mümin olamaz. Kâmil bir mümin olmak, ancak maddî-manevî, zahirî-batınî, iç ve dış insanın bütün yönleriyle dinin ahkâmına bağlı olmasıyla mümkündür.


Hayatın görünen yüzüyle [zâhirle] fıkıh ilmi, iç alemimizle de [bâtınla] tasavvuf ilmi ilgilenmektedir. Bütün İslâmî ilimlerde olduğu gibi fıkıh ve tasavvufun da kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’dir. Tasavvuf, nazargâh-ı ilâhi olan kalbi Allah’tan gayrı her şeyden [mâsivadan] ve ahirete hiçbir faydası olmayan söz, hayal ve düşüncelerden [havâtırdan] korumanın, nefsi kötülüklerden arındırmanın yollarını gösteren, Kur’an ve Sünnet ışığında eğitim yapan manevi bir ilim ve terbiye okuludur.

KURTULUŞ FIRKASI HANGİSİDİR

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, Müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları, sadece bir fırkanın kurtulacağı bildirildi. Bu 73 fırkadan her biri, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın kendi fırkası olduğunu iddia eder. Rum suresinde de, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinir) buyuruldu. Peygamber efendimiz ise, (Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır) buyurdu.

İslamiyet’in sahibinin, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da, söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Eshabım benim yolumdadır, benim yolum, Eshabımın yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Nisa suresi, 79. âyetinde, (Resule itaat, Allah’a itaattir) buyuruldu. Eshab-ı kiramın yolunda gitmeyip de, Peygambere uyduğunu söyleyen, Ona uymuş olmaz. Böyle yol tutan kurtulamaz. Mücadele suresinin, (Doğru bir şey yaptıklarını sanıyorlar.

KUR'AN-I KERİM DEĞİŞMEDİ

İbni Sebeciler, Kur’anı ilk üç halife değiştirdi diyorlar. Kur’anı değiştirmek mümkün mü?

CEVAP
Diğer hususlarda olduğu gibi burada da ibni Sebecilere en güzel cevabı Allahü teâlâ vermektedir. Bu cevap karşısında ibni Sebecilerin beli kırılmaktadır. Onlar da cevap veremedikleri hususları inkâr ederek, masal diyerek ya da üç halife değiştirdi diyerek bulundukları küfür yolunda kalmayı tercih ediyorlar, yani küfür yolunu seçiyorlar. Halbuki bozuk itikadlarına tevbe edip, iman yolunu yani ehl-i sünnet yolunu seçselerdi kendileri için iyi olurdu.

Şimdi âyet-i kerimelere bakalım:

Peygambersiz Kur'an Müslümanlığı Olur mu?

Bir tanıdığı okuyucuma soru sormuş. Okuyucum da bu soruya bir hadisle cevap vermiş. Ancak soru sahibi hadisle cevaptan pek memnun olmamış da demiş ki:

– Bize Kur’an müslümanlığı lazım. Başka şeylerden delil göstermeyin. Bizi Kur’an’dan başkası bağlamaz!...

Şaşıran okuyucumuz diyor ki:

– Kur’andan sonra hadisler de dinimizi anlatan deliller değiller mi? Yani hadissiz Kur’an’ı anlamak mümkün mü? Peygamberimizin görevi Kur’an’ı yaşayışıyla, sözleriyle açıklamak değil mi? Sünneti, hadisi devre dışına iterek sadece “bize Kur’an müslümanlığı lazım, başkası bize delil olmaz” demek doğru bir iddia mı?

Efendim, dinde tartışılamayan bir temel doğru da şudur:

– Rabbimiz gönderdiği Kur’an’ı, kullarının doğru anlamaları için bir de peygamber görevlendirmiştir. Peygambersiz Kur’an’ı anlamak mümkün değildir. bu itibarla, Peygamberimizin Kur’an’da geçen emir ve yasakları anlatma görevini hiçbir Müslüman basite alamaz, yok sayamaz. “Bize sadece Kur’an müslümanlığı gerek, sünnet bize delil olmaz, hadisler bizi bağlamaz” diyemez.

SÜNNETİN ÖNEMİ

SÜNNET YA DA DIGER BIR IFADEYLE HZ. PEYGAMBER’IN KUR’AN YORUMU


Sünnete Yönelik Saldirilar

Son dönemlerde sünnetin tesrîdeki yeri ve önemi üzerinde çesitli tartismalar yasanmaktadir. Daha çok müstesriklerden ve onlarin mukallitlerinden gelen bu akimlarin gayesi, geçmiste hâriciler, mu’tezile ve sia firkalarinin yaptigi gibi müslümanlarin sünnete olan baglilik ve güvenlerini zedeleyerek Islâm’i tahrif etmektir. Allah Teâla’nin korumasi altinda ve “La raybe fîh” olan Kur’an’a yönelik saldiri ve ithamlar hedefe ulasamayinca, Islâm düsmanlari sünnetin güvenilirligine leke sürme yolunu seçmislerdir.

Sahâbe ve sonrasi dönemlerde Hz. Peygamber’in sünneti ve hadislerini ögrenebilmek maksadiyla Islâm âlimlerinin gösterdikleri faaliyet ve gayretler takdire sayandir. Rihle adi verilen hadis ugruna yapilan seyahatler ve râvileri en ince ayrintilarina kadar arastirdiktan sonra hadislerine itibar eden anlayis, basta müstesrikler olmak üzere kendi bilgi kaynaklari isnatsiz ve çürük olan Islâm düsmanlarini içten içe haset ve kiskançliga sevk etmistir.

KUR'AN AHLAKINDA MÜSLÜMAN ERKEK KARAKTERİ

Bir başka makalemizde günümüzde Müslüman kadınların kendilerine örnek olarak Hz. Meryem'ı almaları gerektiğinden bahsetmiş, onun yaşamına ilişkin Kuran'dan öğrendiğimiz detayları, davranış ve düşünce biçimini, üslubunu aktarmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise günümüz dünyasında ideal Müslüman erkek karakterinin nasıl olması gerektiğine yer vereceğiz.

Günümüzde insanlar, özellikle de gençler birçok insanı kendilerine örnek almakta, onların tavır ve konuşmalarına, üsluplarına, giyim tarzlarına özenmekte, onlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu insanlar arasında güzel ahlak taşımayan kişiler olduğu için, onları taklit eden gençlerde de aynı tavırlar görülmektedir. Örneğin bu gençlerin bazıları mafya babalarına özenmekte, bazıları insanları kolayca öldürdüğü halde film gereği iyi adam rolündeki karakterleri örnek almakta, kimileri de kendilerine yabancı bir kültürün olumsuz yönlerini bütünüyle taklit etmeye çalışmaktadır.

Kuran ahlakının yaygın olarak yaşanmadığı bir toplumda insanların karakterini belirleyen başka etkenler de vardır. Buna bir örnek olarak 'erkek adam dediğin...' diye başlayan anlayış verilebilir. Bu mantığa göre, erkek karakterinin ilk prensibi daima “üstün” olmaktır.

YALNIZ KUR'AN DİYENLERE!.


PEYGAMBERSİZ DİN,DİNSİZLİKTİR

Sual: Bazıları, Yalnız Kur’an sloganı ile, “Peygambere Kur’an harici başka bilgi verilmedi. Vahiy haricindeki sözleri senet olamaz” diyerek peygambersiz bir din meydana çıkarmak istiyorlar. Kur’anda Peygamber efendimize Kur’an harici bilgi verildiğine dair âyet yok mudur?
CEVAP
Çok âyet var. Kur’anda, (Yalnız Allah’a itaat edin) denmiyor, Resulüne itaati de şart koşuyor:
(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Al-i İmran 32]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

(Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]

Ayetlerin Nüzul Sebeplerini Bilmenin Kur'ân-ı Kerim’i Anlamaya Katkısı

Nüzul ortamını müşahedeyle, sahâbenin Kur’an’ın indiği dönemde yaşamış olmalarının, kendilerine sağladığı her türlü bilgi, tecrübe ve gözlemleri kastedilmektedir. Sahâbîlerin cahilî kültürel yapıyı bilmeleri, o devirdeki dinî anlayıştan haberdar olmaları ve dinlerinin pratikleri konusunda fikir sahibi olmaları, onlara Kur’an’ın bazı kelimelerinin medlullerini anlama imkânını sağlamaktaydı. Rasûlullah zamanında insanlar ona sorular soruyorlar veya bir olay üzerine, hükmü açıklayıcı mahiyette ayetler nâzil oluyordu. Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı olan bu durum, daha sonraları “Esbabu’n-Nüzul” olarak adlandırılan bir bilgi alanı olacaktır.

RESULULLAH EFENDİMİZİN ŞEFAATI

Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mutezile denilen sapık bir fırka ve Vehhabiler şefaati inkâr etmiştir.

Yeni türedi bazı yazarlar da Peygamber efendimize düşmanlık ederek, “Kur'anı getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez” diyorlar. Onun, âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar, Mutezileye, Vehhabilere inanıyorlar da, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet ve hadisleri inkâr ediyorlar.

Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(De ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

BİR BABANIN OĞLUNA NASIHATİ

Ahmed Siyâhî hazretleri, Kastamonu’da yetişen evliyâdandır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sohbetinde yetişip kemâle gelmiştir. Oğluna, aslında hepimize hitaben buyurur ki:

“Ey oğlum! Sana Allahü teâlânın kitâbına, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine uymayı, îtikâdını, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâda göre düzeltmeni tavsiye ederim…

Âlimlere, din büyüklerine hürmet et. İçin temiz olsun. Cömerd ve güler yüzlü ol. Başkalarına ihsân ve iyilikte bulun. Allahü teâlânın yarattıklarına eziyet etme. Arkadaşlarının kusurlarını affet. Büyük, küçük herkese nasihat eyle, hırs ve tamâhı terk eyle. Bütün ihtiyaçlarında Allahü teâlâya güven. Allahü teâlâ, kendisine sığınanları mahrum etmez.

“Başka bir yol arama!”

Ey oğlum! Kurtuluşu, doğruluktan başka bir şeyde, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmayı, Resûlullah efendimize tâbi olmak, ona uymaktan başka bir yolda arama. Kendini hiç kimseden üstün zannetme. Birisi senin hakkında koğuculuk ve hasetçilik yaparsa, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun işini Allahü teâlâya bırak. Sen kıymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte kınayanın kınamasından korkma. İbâdet ve tâatin güçlüklerine karşılık sevâba kavuşacağını düşünerek sabret. Nefsini dâimâ hesâba çek. Vakitlerini, dînin emirlerine uymakla kıymetlendir. Çünkü geçen zaman bir daha geri gelmez. Yarına çıkıp çıkmayacağın belli olmadığından, yarın yaparım demek, üzüntü ve pişmanlığa yol açar. Her zaman Allahü teâlânın râzı olduğu şeylere sarıl.

KUR'AN-I KERİME NASIL UYULUR?

İslam’a ve Kur’ana uymak için tefsir mi okumak gerekir?
CEVAP
İslam’a, Kur'ana uymak, tefsir okumakla değil, ancak hak olan bir mezhebe uymakla olur. Bir kimse, Kur'an-ı kerimden, tefsirden anladığına uyarsa, İslam’a uymuş olmaz. Kur'an-ı kerimde her hüküm var ise de, bunları doğru olarak Resulullah efendimiz açıklamıştır. Resulullaha uymak farzdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(De ki, "Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun!") [Al-i İmran 31]
(Ona tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]
(Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kati ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, (Elbette muhakkak böyledir) buyurup, doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Yine buyurdu ki:

(Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar.

SÜNNET-İ SENİYYE EDEPTİR

Kâinatın ve içindekilerin, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Zat, Hz. Muhammed'e (a.s.m.) selam olsun.

Varlığımızı ve herşeyimizi borçlu olduğumuz Hz. Muhammed'in (a.s.m) hakkını ödemek ancak ve ancak Sünnetine tabi olmakla mümkündür. Çünkü kulluğun en mükemmelini dahi o yapmıştır. Yüce Yaratıcımız: "Ey Habibim, sen olmasaydın bu alemleri yaratmazdım!" buyurmuştur. Evet böyle bir peygambere ümmet olmakla şereflendirilmişiz. Ücretimizi peşin almışız, teşekkür etmek bizim üzerimize bir borçtur. Hatemü'l-enbiya ve kalblerin tabibi oluşuyla, teşekkürün yolunu dahi bizlere o öğretiyor. Açtığı Sünnet-i Seniyye (selametli yol) yolunda yürüyenler hem Allah'a kul olmanın şuuru, hem de Resûlüne ümmet olmanın şükrü ile hareket ediyorlar.

O yalnız insanların değil, cinlerin dahi rehberi. Bir dönemin değil, asırların peygamberi. Bize sunduğu en edepli örnek hayat modeli, asırlardır nuraniyetini muhafaza ediyor. Ve müjde veriyor: "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız, o emanetler Allah'ın kitabı Kur'ânı Kerim ve Peygamberinin (a.s.m.) sünnetidir."