Ehl-i Sünnet
Said Fûde misafirimizdi
Müslümanlar modern çağa gerektiği ölçüde mukabelede bulunabiliyor mu? Bu soruya gönül rahatlığı içinde "evet" demek isterdik. Ama realite yazık ki buna izin vermiyor. Modernite, zahirde/dış dünyada olduğundan daha fazla, "bilinçaltı" seviyesinde hakimiyet kurmuştur üzerimizde. Dolayısıyla ona gerektiği gibi mukabelede bulunmak ancak Müslüman bireyin bilinçaltının İslamî kodlarla yeniden inşa edilmesiyle mümkün olabilecektir.
Peki bunu kim/ne yapacak?
Zannedildiğinin aksine bunu Kur'an ve sünnet "doğrudan" yapmaz. Zira Kur'an ve sünnet bizim hayatımıza İslamî ilimler vasıtasıyla girer. İslamî ilimler olmadan Kur'an ve sünnetin rehberliğinden muradullah ve murad-ı Resulullah istikametinde istifade etmek mümkün değildir.
Evrensel ilkeler?
Bazı kalıp ifadeler vardır; vahyin süzgecinden geçirmeden ve gereği gibi muhakeme etmeden zihin dünyamıza buyur ettiğimiz. Üzerine fikir, kanaat bina eder sonra yerli yersiz dile dökeriz. Gerçekten bize ait olup olmadığını sorgulamadan içselleştirdiğimiz bu kalıp ifadeler, hangi inanç, düşünce ve medeniyet havzasına ait ise o havza lehine düşüncelerimizde, kanaatlerimizde ve giderek inançlarımızda o dünya lehine dönüşümler gerçekleştirmeye başlar.
Müslümanların modern zamanlarda geçirdiği dönüşüm de, postmodern zamanlarda el'an yaşamakta ve müşahede etmekte olduğumuz dönüşüm de onlar vasıtasıyla cereyan ediyor.
"Evrensel ilkeler" de bu cümleden olmak üzere bilincimizde epeyce bir dönüşüm sağlayan kalıp ifadelerden. İslam'ın modernizasyonu projesi çerçevesinde sıklıkla gündeme gelen bu ifade, İslam'ın evrensel ilkeleri ihtiva eden, dolayısıyla mevcut durumla çelişmeyen bir din olduğu fikrini benimsetmek isteyenlerin sıklıkla gönderme yaptığı bir adres.
İki uç arasında
Gün geçmiyor ki Şiilik ya da Vehhabilik propagandasıyla kafası karıştırılmış gençlerle muhatap olmayalım. Bu toprakların dinî hassasiyet sahibi gençlerinin kaderi oldu sanki bir uçtan öbürüne savrulmak...
Bu toprakların ilmî geçmişi ve müktesebatı hangi noktalarda bu gençleri tatmin etmekten aciz kalıyor ki, ifrat ile tefrit arasındaki bu savrulma gün geçtikçe ivme kazanıyor? Bu gençler bu ümmetin ana gövdesini oluşturan Ehl-i Sünnet'in hangi delilini ciddi olarak tartışıp çürüttükleri için o ya da bu marjinal çizgiye savruluyor?
Biri "Selef" adına, diğeri "Ümmet'in birliği" söylemini maske edinerek ayağımızın altındaki zemini kaydırıyor. Yanlış yaptıklarını söyleyenleri biri Kur'an ve Sünnet'e muhalefetle, diğeri Ümmet'i bölüp parçalamakla, "mezhepçilik" yapmakla suçluyor.
"KADIN FİTNESİ"
Rıhle'nin "Kadın" dosyasında yer alan yazıya da bu başlığı atmıştım. Orada kısmen dile getirdiğim birkaç noktaya burada biraz daha açıklık getirmek istiyorum.
Batı, dünyanın herhangi bir ülkesinin "geliştirilmesi ve kalkındırılması" gerektiğine karar verdiği zaman işe önce "kadını özgürleştirmek"le başlıyor. Daha doğrusu öncelik verdiği hususlardan birisi bu. Mesela Afganistan'da vaki işgalle birlikte öne çıkartılan ana temaların ne olduğuna baktığımızda bu hususu net olarak görebiliyoruz.
Acaba bu niçin böyle?