Hangi ehli Sünnet

Bugünü ve geçmişi bir takım ideolojilerin gözlüğüyle okuma kolaycılığının pazarlamasını yapmak dışında herhangi bir marifeti olmayan bazı çevrelerin, "Ehl-i Sünnet" vurgusuna her rastladığında niçin kırmızı görmüş gibi davrandığını anlamak zor değil. Olaylara, fikirlere ve vakıalara ideolojilerin refleksiyle tepki vermenin tabii ve kaçınılmaz sonucudur bu.

Bu çevrelerin tesbitine göre Ehl-i Sünnet çizgi, zaman içinde bir tür "eksen kayması"na maruz kalmış, Ehl-i Sünnet'in selefi ile halefi arasında belirgin bir tavır ve tarz farklılığı ortaya çıkmıştır. Bugün Ehl-i Sünnet adına elimizde yaşatılmaya çalışılan, selefin "hakiki" Ehl-i Sünneti değil, sonrakilerin "sahte" Ehl-i Sünnetidir!

Bu "sahte" Ehl-i Sünnet'in en ayırt edici vasfı da, zalim Emevi ve Abbasi yönetimlerinin icraatlarına doğrudan veya dolaylı destek vermeleri, payanda olmaları, hatta söz konusu icraatları "meşrulaştırıcı" bir fonksiyon ifa etmeleridir.

İddia bu. Ya delili?

Delili İmam Ebû Hanîfe'nin Emevi ve Abbasi yönetimleriyle ilişkileri. O, bu yönetimlerin hiçbir teklifini kabul etmediği halde, önde gelen öğrencisi İmam Ebû Yusuf Abbasilerin Başkadısı olmakta bir beis görmemiştir. İddiaya göre "kırılma" burada kendisini göstermektedir. Bu durum, İmam Ebû Hanîfe'nin "gerçek" Ehl-i Sünnet, İmam Ebû Yusuf'un ise "sahte" Ehl-i Sünnet olduğunu gösterirmiş!

İmam Ebû Yusuf'un bu tavrında kendisini gösteren "kırılma", "tevhidî çizgi"den sapmanın da başlangıcını teşkil edermiş!!

Hz. Hüseyin (r.a)'ın oğlu Ali Zeynelabidîn (rh.a)'in iki oğlundan İmam Zeyd, Emevi idaresine karşı Kûfe'de ayaklanmış ve 122/739 yılında şehid edilmiştir. Oğlu İmam Yahya ve torunu Abdullah da onun izinden giderek ayaklanmış ve şehid edilmişlerdir.

Bütün bunlar olurken, İmam Zeyd'in diğer oğlu İmam Muhammed el-Bâkır Emevi idaresine karşı herhangi bir fiili girişimde bulunmamış, isyan etmemiş, ayaklanmamış; bunun yerine ilim ve zühd hayatını tercih ederek hayatını o istikamette sürdürmüştür. Oğlu İmam Ca'fer es-Sâdık da, torunu Musa Kâzım da... aynı tavrı benimsemiştir. Hatta Musa Kâzım'ın oğlu Ali er-Rıdâ, Abbasi halifesi el-Me'mun ile oldukça sıcak ilişkiler kurmuş, el-Me'mun tarafından veliahd ilan edilmiştir! el-Me'mûn'un, "Halku'l-Kur'an" fitnesini Ümmet-i Muhammed'in her bir ferdin evine-ocağına bir ateş gibi düşüren Abbasi hükümdarı olduğunu burada bir not olarak ekleyelim. Dahası, kardeşi Zeyd, el-Me'mun'a karşı ayaklandığında İmam Ali er-Rıdâ, el-Me'mun tarafından kardeşinin hareketini engellemek üzere görevlendirilmiştir.(1)

Sadece Ehl-i Beyt imamlarının değil, diğer ilim ve zühd önderlerinin tavrı da ideolojik tarih okumalarını kökünden yalanlar mahiyettedir. Tabiun imamlarının kahir ekseriyeti, onlardan sonra gelen Hadis, Tefsir, Fıkıh... imamlarının kahir ekseriyetinin tavrı hep bu istikamettedir ve bütün bunlar konuyla ilgili Ehl-i Sünnet tavrını yansıtmaktadır.

İslam'ın tarihini, kaynaklarını, dününü ve bugününü böyle kesin ve keskin yargılarla, ideolojik okumalarla ve genellemelerle heyecan ve hamaset malzemesi olarak kullanmak, tarihe de hakikate de yapılabilecek en büyük saygısızlıktır!

Ehl-i Sünnet'in ne olduğunu ya da ne olmadığını merak edenlere söylenebilecek en kestirme söz şudur: İslam tarihi ve İslam medeniyeti diye bir şey varsa eğer, o, merkezinde Ehl-i Sünnet'in bulunduğu bir tarih ve medeniyettir. Ehli Sünnet'i çekip aldığınızda ortada İslam tarihi diye bir şey kalmayacağı gerçeği, Ehl-i Sünnet'in "fırkalardan bir fırka"ya indirgenemeyeceğini gösteren en çarpıcı hakikattir.

Size ezberletilmeye çalışılan şey ne kadar cazip olursa olsun, hakikatle ilişkisine bakın ve size ne kadar cazip ambalajlarla sunulursa sunulsun, hiçbir sahteliğin hakikat yerine ikame edilmesine rıza göstermeyin.

1- Bkz. ez-Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, IX, 392.