Nerden çıktı şu mezhepler?

Din bir peygember bir, kitap bir.. Niye dört mezhep… niçin…? Bunlardan birine üye olamaya mecbur muyum?

Üye olmak zorunda değilsin elbet… Eğer müçtehitsen! İki alternatif var önünde… ya “müçtehit” olacaksın ya “mukallit” Mukallit, taklit eden. Müçtehit diye, ayetlerden, hadislerden hüküm çıkaran büyük bilgine derler. Bir başka büyük bilgine uyman gerekmez o zaman. Ama böyle değilsen güvenilir bir alimin anlayışına uyacaksın. Onun yorumunu kendi yorumun kabul edeceksin.

Mezhep gidilen yol demek. Terim anlamı ise, dinin temel konularında aynı, ayrıntılarında ayrı görüşler bütünü. İslam dinide de mezhepler var, evet. Dördü öne çıkmış. Aslın­da daha fazla. mezhep imamları, öncüleri, "ey insanlar, ben bir mezhep kuruyorum, gelin bana uyun" dememişler. Parti mi bu! Kur’an-ı Kerim temel meselelere cevap veriyor, kapalı noktalan da hadisler açıklıyor ... Ama zamanla yeni sorunlar çıkıyor ortaya. kitapta açıkça bildirilmemiş ... hadiste de bulunamamış ... Ne yapılacak? İşte bu noktada büyük bilginlere başvurulmuş, fetva danışılmış. Onlar da ciddi çabalar harcayarak hükümler çıkarmışlar. Sonra bunlar bir araya getirilmiş, kitaplaştırılmış. İnsanların bir kısmı "hanefi"nin yorumlarına, bir kısmı "şafi"ninkine, başka bir kısmı başkasına uymuş, güvenilir bulmuş onlan ... Böylece mezhepler çıkmış ortaya. Kur’anın, ha­disin farklı yorumlan bunlar. ..

Şunu bir kere daha belirteyim: kesinlikle ayrıntı düzeyindedir bu yorumlar. İslam’ın te­mel konulan zaten apaçık ortada, oraya içti­hat giremiyor.

Mezheplerin oluşmasında o yörenin gelişmişlik düzeyinin, kültürünün, yaşama biçiminin de etkisi olmuş. İslamdan önce art arda peygamberler geldi biliyorsun. İnsanlık geliştikçe, eğitim, kültür, bilgi, ileti­şim gibi alanlarda ilerledikçe, yeni duruma uygun yeni bir din geliyordu. Bir de, aynı an­da, pek çok yerde, birden fazla peygamber, oranın toplumsal durumuna uygun biçimde görev yapıyordu. Sonra, insanlık tek bir hoca­dan dersini alacak düzeye geldi, Ulaşım im­kanları da arttı. Artık başka peygamberlerin gelmesine ihtiyaç kalmadı. Kur’an, en son ki­tap, hazreti Muhammed son peygamber ... Ama yine de, toplumlar arasında ayrıntı düzeyinde farklılıklar vardı. İşte bu noktada mezheplere ihtiyaç duyuldu ... Yani farklı yo­rumlara ... Her mezhep, bulunduğu toplumun ihtiyacına cevap verdi. Kur’an her yere, tüm insanlara hitap eder, biliyorsun. Bu yüzden ayrıntı düzeyinde yoruma açıktır. Temellere aykırı olmadıkça farklılıkları kabul eder. Ama, "ne yana çekersen oraya gider" de değil­dir, yüzde doksanlık kısmı nettir. Yorum far­kı yüzde onluk bir kısımla ilgili mezhepler, bu kısma dair söz söylemişler ...

Soyut konuşuyorum, farkındayım. şimdi bir örnek nakledeyim, kısaca ... Mesela, hane­fi mezhebinde, imam fatiha okurken ona uyanlar okumaz, şafi mezhebinde ise uyanlar da okurlar. Namaz aynı namaz, fatiha oku­mayı her ikisi de kabul etmiş, ama "imam okurken cemaat de okur mu?" sorusuna farklı cevaplar vermişler. Bu mezheplere uyan toplumların karakteristik özelliklerini bilirsek anlarız farkın hikmetini... Hanefiye uyanlar daha çok şehirli, medeni, örgütlü bir toplumun bireyleri. Şafiye uyanlar ise, bede­vi, köylü, göçebe bir toplum ... Medeni, örgüt­lü toplumda bir adam seçilir. O, arkasındaki toplumu temsil eder, onlar adına konuşur, herkes de kendisi söylemiş gibi içi rahat, bekler. İşte namazda da görüyoruz bunu, imam okuyor, cemaat bunu yeterli buluyor ... bulur da ... Şafide ise, herkes kendi derdini kendisi anlatmak ister. .. Örgütlenip, bir söz­cü seçmek fikri henüz yerleşmemiştir ... Böyle bir sözcünün konuşmasını yeterli bulmaz­lar ... Kalben ona kanaat edemezler. Bu yüz­den imam okur, kendileri de okur. .. İşte bu misalin dürbünüyle bak öbür meselelere. Ni­ce hikmetler varmış, gör.

--------------------------------------------------------------

Kaynaklar:
1)Alınyazı mı ben mi yazıyorum? Ömer Sevinçgül, Timaş Yayınları, 2004