itaat

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -II- SEVGİ, İMAN, İTAAT

İmanın bir rüknü olan Peygamberimiz’e iman hususunda O’nu Kur’ân’ın tanıttığı gibi, dinin bir unsuru olarak tanımadaki bilgi eksikliğine geçen makalemizde değinmiştik. Bu makalemizde ise sevgi noksanlığına değinmeye çalışacağız.

2- Peygamberimiz’i tanımada sevgi noksanlığı:

Bugün Peygamber (s.a.v.) ile biz ümmetinin arasındaki bağın kopuk olmasının bir diğer sebebi de sevgi noksanlığıdır. Peygamber Efendimiz’e karşı olması gereken sevginin vasfını ortaya koyarken O’na olan imanı göz önünde bulundurmak gerekir ki, bu noktada müracaat etmemiz gereken merci ilk olarak Allah’ın kelamı Kur’ân-ı Kerim, sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadîs-i şerifleri ve O’nun gökteki yıldızlara teşbih ettiği sahâbesidir.

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Sevgisi

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’e sevgi, itaat olarak açıklanmıştır. Bu hususta örnek teşkil edecek çok sayıda âyet-i kerime mevcuttur. Konumuza ışık tutması açısından biz bunlardan sadece birkaç tanesini zikredeceğiz.

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -I-

Sözlük anlamı olarak iman; kesin olarak inanmak, herhangi bir şeyi kabul edip onaylamak, tasdik etmektir. Terim olarak ise; Allah (c.c.) ve Rasûlü’nün koymuş olduğu hükümlerin kalp ile tasdik edilmesi ve dil ile ikrar edilmesidir.(1)

İmanın altı şartı vardır. Bunlar; Allah’tan başka ilah olmadığına, O'nun bir olup şeriki (ortağı) bulunmadığına, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, âhiret gününe, kaza ve kadere kesin olarak inanmaktır.(2)

Görüldüğü üzere imanın altı esasından biri de peygamberlere imandır. Cenâb-ı Hakk, insanlara zatını tanıtıp onları razı olduğu istikamet yoluna hidayet etmek üzere peygamberler göndermiştir. Diğer iman esaslarının tam olarak anlaşılabilmesi, ancak hak ile gönderilen bu peygamberlerin doğru bir şekilde tanınıp bilinmesi ile mümkündür.

Peygamber ve peygamberlik, dinin bir unsurudur. Zira bir kimseyi peygamber kılan husus, Allah’tan almış olduğu vahiy ile ortaya konan dini ve o dinin hükümlerini diğer insanlara tebliğ etmektir.

MODERN İSLAMCI KADINSI SÖYLEM

Batılılaşma serüveninde geldiğimiz son aşama, İslam'ın, bizzat onu talep edenler eliyle dönüştürülmesi vakıasının yaşandığı bir garip süreç. İslam'ın Müslümanlar'dan esirgediğini (!) Batı'dan ithal düşünce kodları sayesinde keşf ettik. Bu "tartışma dışı" zeminde ayağımız yer tuttuktan sonra sıra "özgürlük", "eşitlik"… gibi kavramlarla çatışma teşkil eden Kur'an ve Sünnet nasslarına geldi.

Bu paragrafı okuyan "İslamcı kadınsı söylem" sahiplerinin, "İslam'ın Müslümalar'dan esirgediği" ifadesi üzerinde odaklanacağında kuşku yok. "Eğer kadınıyla erkeğiyle Müslüman bireylerden esirgenen bir şeyler varsa, onu esirgeyen İslam değil, onun kaynaklarını "geleneksel" bakış açısıyla yorumlayan Ulema/Fukaha'dır" diyecekler. Bunu da "Din'in tarihsel ve evrensel okunuşu" başlığı altında dile getirilen "Batı kaynaklı" tesbitlere yaslanarak yapacaklar çaktırmadan. Bu yolun kıvrımları "İslam başka, Şeriat başkadır" ya da "Sabit Din, Dinamik Şeriat"dan geçerek "Çağdaş İslam"a kadar uzanacak tabii olarak.

YENİ DİN ANLAYIŞININ SACAYAKLARI

Sahih din anlayışının itaat, teslimiyet, hakka bağlılık ve bâtıldan yüz çevirme gibi temel direkleri olduğu gibi, yeni sapkın anlayışın da üzerine oturduğu temeller var. Bunların en önemli üçünü ele aldık.

Müslüman için İslâm, Kur’an-ı Hakim’de ortaya konan, Rasul-i Ekrem s.a.v. tarafından en kâmil şekilde açıklanan ve uygulanan ilke ve hükümlerdir.

Uymakla mükellef bulunduğumuz dinî hükümlerin aklî izahını hiçbir zaman yüzde yüz oranında yapamayız.

Dünya insan için bir imtihan yurdudur ve müslüman, bu imtihan anlayışı içinde dinin hükümleri arasında kolay-zor, uygun-uygunsuz, devamlı-geçici… gibi ayrımlar yapmaz. (Hükmü Fıkıh ve Usul-i Fıkıh kaynaklarında belirtilmiş bulunan hususi durumlar bu çerçevenin elbette dışındadır.) “Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman müslüman erkek ve kadının o işte kendi istediğini seçme hakkı yoktur.” (Ahzâb, 36).

İnsanın değeri, takvası oranındadır; takva da ilme ve marifete bağlıdır. İlimde ve takvada bizden üstün oldukları için Sahabe ve Selef kuşakları şayan-ı hürmettir.