Zehirli | Konular | Kitaplar

islam alimleri

KENDİ GÖRÜŞÜNE GÖRE TEFSİR

Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hz. Ebu Bekri Sıddık, (Kur'an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)

Bizim gibilerin, tefsirden din öğrenmesi mümkün değildir. Tefsirden abdestin farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi konuları öğrenmemiz nasıl mümkün olur? İslam âlimleri yıllarca çalışarak, Kur'an-ı kerimden çıkardıkları hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her müslümanın, bir ilmihal kitabı okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür. Tıp kitabı okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir, fakat Kur'andan din öğrenmek mümkün olmaz. Her işi ehlinden öğrenmek gerekir. Fıkıh kitaplarını "Tabu" olarak gösterenler, "Dini Kur'andan, tefsirden öğrenin" diyenler, eğer cahil değilseler, din anarşisi meydana çıkarmak için çalışan hain ve sapık kimselerdir.

ÇAĞA GÖRE TEFSİR OLMAZ

"Kur'anı her çağda, o asrın teknolojisinin, ilminin ışığında yeniden tefsir etmek ve Allah’ın muradını açıklamak gerekir" diyerek Kur'an-ı kerimi asra uydurmaya çalışanlar var. Bu uygun mudur?
CEVAP
Tefsir, moda kitabı değildir. Her çağa, her asra göre değişik tefsir olmaz. Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki çıkarılacak? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için değişik, yeni bir tefsire ihtiyaç olmaz. Çünkü dine yeni bir şey eklemek bid'at olur. Dinimizin emirlerini değiştirmek kadar büyük sapıklık olur mu? Her çağa, her asra göre değişik tefsir yazmak demek, dini her asırda, bozmak demektir.

Kur'an-ı kerimin manasını Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Doğru tefsir kitabı Onun hadis-i şerifleridir. Tefsir âlimleri, tefsirlerini Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan naklederek meydana getirdiler. Bunların tefsirleri asra uygundur. Kur'an-ı kerimin emirleri, her asırdaki insan için aynıdır. Önceki asırlar için başka, sonraki asırlar için başka manası yoktur.

ALİMLERE UYAN DOĞRU YOLU BULUR

"Elimizde Kur'an var iken âlime ne lüzum var" demek doğru mudur?
CEVAP
Bunları söyleyenler, âlimin dindeki yerini bilmeyenlerdir. Kur'an-ı kerimi herkes kolayca anlasa idi, Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur'an-ı kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri açıklamışlardır. Arapça bilen herkese âlim denmez. Hakiki âlim, Kur'an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan yetkili yüksek insandır. Sünneti, bid'ati bilir. Hakkı bâtıldan ayırır. Selef-i salihin itikadındadır. Yani Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadındadır.

Çok ilmi olduğu halde, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları, Ehl-i sünnetten ayrıldıkları için dalalete düşmüşlerdir. Mesela Vasıl bin Ata, Hasan Basri hazretlerinin talebesi iken, hocasına itiraz edip, Ehl-i sünnetten ayrılarak Mutezile fırkasını kurdu. İbni Teymiye’nin de ilmi çok idi. Selef-i salihinin yani Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliğinden ayrıldı. Necdi fırkasının kurulmasına sebep oldu. Bugünkü mezhepsizlerin de önderi durumundadır.

MEAL OKUMANIN ZARARLARI

Sual: Zariyat suresi, 50. ayetinde, (Allah’a koşun [küfrü bırakıp iman edin]. Sizi, Ondan [Allah’ın azabından] korkutup uyarıyorum) deniyor. Burada, Peygamber efendimize hitaben, (De ki) ifadesi olması gerekmez miydi?
CEVAP
İmam-ı Kurtubi hazretleri buyuruyor ki:
Bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, kullarına direkt hitap ettiği gibi, Peygamber efendimize insanlara böyle demesini de, emretmiştir. (Camiu li-Ahkam)

Mealden din öğrenmeye kalkan, Kur’an-ı kerimde hata var zanneder. Bunun için İslam âlimleri buyuruyor ki:
Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarından hazırladığı bir ilmihal okumalıdır. Böyle bir ilmihal, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış demektir. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez.

BÜYÜK İSLAM ALİMLERİ VE EHL-İ SÜNNET KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ

Ehl-i Sünnet konusunda görüşlerine başvurulacak kişilerin başında, eserleri "Kütüb-i Sitte"adlı kitapta toplanılmış altı büyük kitabın yazarı olan İslam alimleri gelir.

İMAM-I BUHARİ

Hicri 194 yılında Buhara’da doğdu. Dönemin büyük din alimi olan babası Eb’ül Hasan İsmail’in vefatı üzerine, annesinin koruması altında çocukluk dönemini geçirdi. Yedi yaşında hadis eğitimi almaya başlamış ve on yaşına geldiğinde ezberlediği hadis sayısı 70 bini bulmuştur. Mekke, Medine, Nişabur ve Basra’daki ünlü alimlerden dersler almış, bu yüzden adı Buhara’nın dışında da duyulmaya başlanmıştır. Aralarında Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Said gibi ünlü birçok İslam alimi O’nun eserlerini güvenilir kaynak olarak kabul etmiş ve fikirlerinden istifade etmiştir. Hadis konusunda gelmiş geçmiş en büyük üstad olduğu herkes tarafından kabul görmüştür.

İmam-ı Buhari 600 bin hadis üzerinde çalışma yapmış, eserinde ise bunun sadece 7.275 tanesine yer vermiştir. 16 yıl süren bu çalışması, sahasında en güvenilir kaynak eser olarak kabul edilir.

İlham dinde senet değildir

Evliyadan Şafii bir zat, (Dişleri kaplama lehinde, âlimler fetva vermeye cesaret edemiyor. Halbuki bu diş meselesi umum-i belva halini almış, her tarafa yayılmış ki, kaldırılması kabil değil. Ümmeti bu büyük beladan kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu ilham geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i ictihadın vazifesine karışayım. Ama, bu umumi belva zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki: Eğer Müslüman bir diş hekimi kaplamaya ihtiyaç var derse, kaplama gusle mani değildir) diyor. Bu Şafii evliyanın ilhamı senet olmaz mı?

CEVAP

Genç ateistin hezeyanları

Genç ateist, bir kelimenin iki veya daha fazla anlamı olacağını bilmediği için veli kelimesine takılmış. Soruyor: Hiç Allah’ın velisi olur mu?.

CEVAP

Kur’an-ı kerimi tercüme etmek

Kur’an-ı kerimin tefsiri ve tevili ancak ehli olan âlimler tarafından yapılır. Fakat kelime kelime tercümesi mümkün olmaz. Tercüme ile murad-ı ilahi anlaşılamaz. Hadis-i şeriflerin de kelime kelime tercümesi çok zaman yanlış manalara gelir. Hatta bir dildeki deyim, terim ve atasözlerinin kelime kelime tercümesi çok yanlış olur. Mesela Fransızca, (De bonne guerre), kelime olarak, iyi savaştan demektir. Deyim olarak, kanunlara uygun demektir. İngilizce, (Rain cats and dogs)=kedi köpek yağıyor demektir. Deyim olarak sağanak halinde yağmur yağıyor demektir. Bir gazetenin İngilizce bilen muhabiri, bu ifadeyi okuyunca, (Amerika’ya kedi köpek yağdı) diye haber vermişti.

İmam-ı azam'ın mantığı ve itaat

Sabıkalı bir yazar, “İslamlık sisteminde, herkes Allaha bağlıdır, ama halifelik denilen sultanlık sisteminde ise, baş başa, baş padişaha bağlıdır. Halifelere isyan etmeyen bütün İslam âlimleri saray mollasıdır. Ebu Hanife halifenin zulümlerine isyan ettiği için şehid edildi. Emirin yani halifenin her emrine itaat eden, kula kul olmuş demektir” diyor. Bu sözlerinde bir gerçek payı var mı?

Ehli sünnet alimlerine uymak gerekir

Âlim, hakkı bâtıldan ayıran ve bildikleri ile amel eden zattır. Ehl-i sünnet âlimleri Peygamber efendimizin varisleridir. Bunlara uyanlar kurtulur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Bu misalleri ancak âlim olan kimseler anlar.) [Ankebut 43]
(Eğer bilmiyorsanız, zikir ehlinden [âlimlerden] suâl ediniz) [Nahl 43]
(Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9]
(Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28]
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemî]
(Âlimler, birer rehber ve kılavuzdur.) [İ. Neccar]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu.) [İ. Maverdî]
(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin.) [Taberânî]

Resulullahın vârislerine güvensizlik

İslam âlimlerinin kitaplarındaki hadis-i şeriflere, şüphe ile bakan bir yazar, “Allah, el-Hadîka sahibine rahmet eylesin. Bir hadis üzerine hüküm bina etmeden önce sıhhat-zaaf durumunu açıklaması gerekirdi” diyor.

CEVAP: Otuz senelik tecrübem gösteriyor ki, buradaki Allah rahmet etsin ifadesi, bu cahilliğini, bu gafletini Allah affetsin demektir ki, yazıklar olsun anlamındadır. Çünkü senelerdir aynı nakaratı dinlerim. Mezhepsizler hep şöyle söylerler:

Kur’an-ı kerimi nasıl anlarız?

Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlâk kitaplarını okumalı. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

Ahmaklığın çaresi var mıdır?

Önce İslam âlimlerinin ahmaklık hakkındaki sözlerinden bazılarını bildirelim:

İnsanların en ahmağı zekasına en çok güvenendir. İnsanların en akıllısı da, suçu kendinde arayan ve bilmediklerini âlimlere soran kimsedir.

Salih amel işlemeden yani cehennem tohumu ekip, cennet beklemek ahmaklıktır.

Fen bilgilerini iyi öğrenen, aklı başında bir kimse, yalnız düşünmekle, Allahın var olduğunu anlar. İmana kavuşur. Eseri görerek müessirin, yani eseri yapanın varlığını anlamamak, ahmaklık olur.

İyiye ihanet edince, kötüye iyilik edince, akıllıyı sıkıntıya sokunca, ahmağa acıyınca, şerlerinden sakın!

İctihad ayrılığı suç değildir

İmam-ı a’zam ve diğer Ehl-i sünnet imamları, 12 imamın talebeleri oldukları halde, niçin onlardan farklı ictihadlarda bulundukları hakkında şii âlimlerinden Kadi Nurullah Şuşteri’nin Mecalisülmüminin kitabında diyor ki: (İbni Abbas, Hz. Ali’nin talebesi idi. İctihad derecesine varmıştı. Onun yanında ictihad yapardı. Birçok ictihadı, Onun ictihadlarına uymazdı. Hz. Ali, Onun böyle ictihadlarını kabul ederdi. Bundan anlaşılıyor ki, müctehidin kendi anlayışına göre cevap vermesi lazımdır. Evet, âyet ve hadislerde açık bildirilmiş olan şeyler için ictihad yapılmaz. Yani böyle açık bilgilerden ayrılmak haramdır. Fakat, açık bildirilmemiş olan şeyleri anlamak için ictihad etmek lazım olur.

Allah var demek yeter mi?

Bazıları, bütün ömürlerini Allahın varlığını ispat etmekle geçirmekte, "Asıl maksat iman olduğuna göre, Allahın varlığını ispat ile uğraşmak, ibâdetle, fıkıh ilmi ile meşgul olmaktan daha iyidir" diyerek, her zaman, bitkilerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemek suretiyle imanı kuvvetlendirmek gerektiğini söylüyorlar. Allaha inanan insan için devamlı bunlarla meşgul olmak zararlıdır. Allaha inanan kimsenin, Allahın sıfatlarını da bilmesi gerekir. Bilmezse veya yanlış bilirse, Allaha inanmış sayılmaz. Allaha sıfatları ile inanan kimsenin, kendisine gereken ibâdet bilgilerini öğrenmesi farz olur. Fıkhı bırakıp da, Allahın varlığını ispat ile uğraşması çok yanlıştır.