Zehirli | Konular | Kitaplar

peygamber efendimiz

Hazret-i Cebrâîl (as), Resûlullah (sav) hazretlerine, dört elma getirdi.

Sahîh rivâyet ile nakl olunmuşdur.

Hazret-i Cebrâîl (as), Resûlullah (sav) hazretlerine, dört elma getirdi. Resûlullah, birisini Ebû Bekre (ra) verdi. Birisini Ömere (ra) verdi. Birisini Osmâna (ra) verdi. Birisini Alîye (ra) verdi.


Ebû Bekrin (ra) elması üzerinde
(Hâzâ hediyyetün minel Melik-işşefîk alâ Ebî Bekr-i Sıddîk) [Bu meliküşşefîkden Sıddîka hediyyedir] yazılmışdı.


Ömerin (ra) elması üzerinde
(Hâzâ hediyyetün minel melikil vehhâb alâ Ömer-il Hattâb), [Bu melikül vehhâbdan, Ömer-ül Hattâba hediyyedir] yazılmışdı.


Osmânın (ra) elması üzerine
(Hâzâ hediyyetün minel melik-ül hannân el mennân alâ Osmân bin Affân)

EFENDİMİZİN (SAV) 24 SAATİ

Hiç merak ettik mi acaba, canımızdan çok sevmemiz gereken ve -inşallah- sevdiğimiz Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bir gününü nasıl geçiriyordu? Ne zaman yatıyor, nasıl kalkıyor ve bütün gün boyunca neler yapıyordu?

Peki O’nu niçin sevmemiz gerektiğini de biliyor muyuz? Güçlü bir iman ve derin duygularla bağlı olduğumuz peygamberimizi, ilim ve şuur yönüyle de tanımak ve bilmek, bizi gerçek kulluğa götürecek en büyük vesile olacaktır.

Sevmek Benzemeyi Gerektirir

Hz. Peygamber (sav)'i sevmek, herkese farzdır. Zaten, Cenab-ı Hakkı sevmek de buna bağlıdır. Allah-u Teâla’nın sevgili Peygamberini sevmedikçe, ona uymadıkça, Allah-u Teâla’yı sevmek saadeti ele geçmez.

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Al-i İmran; 31) Allah-u Teâla, Habib’ine böyle demesini emir buyurmaktadır. .

Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan


Sual: Yazılarınızda hep ehl-i sünnet itikadının öneminden bahsediyorsunuz. Bu itikadı ortaya koyan kimdir?

CEVAP
Ehl-i sünnet itikadını ortaya koyan Resulullah efendimizdir. İman bilgilerini Eshab-ı kiram bu kaynaktan aldılar. Tâbiin-i izam da bu bilgilerini, Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler. Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri bizlere nakil ve tevatür yoluyla geldi. Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları değiştiremez. Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. Yani, bunları anlamak, doğruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lazımdır. Hadis âlimlerinin hepsi, Ehl-i sünnet itikadında idiler. Amelde dört mezhebin imamları da bu mezhepte idi. İmam-ı Matüridi ve imam-ı Eşari de Ehl-i sünnet mezhebinde idi. Bu her iki imam, hep bu mezhebi yaydılar. Sapıklara karşı ve eski Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış olan maddecilere karşı bu tek mezhebi savundular.

"Kerbela" olayında "Ehli sünnet"in bakışı

Son yıllarda, “Ehli Beyt” ve “Kerbela olayı” geçen hafta olduğu gibi her 10 Muharremde yazılı ve görsel basında geniş yer almaktadır. Haberler objektif olarak değil, tek taraflı olarak verildiğinden şikayetle bu iki konuda, “Ehli sünnet” in “görüşünü” (inancını) soran okuyucularıma muteber kaynaklarda geçen konu ile ilgili bilgileri sunmak istiyorum.
Ehli sünnet İslam büyükleri Ehl-i Beyti sevmenin her mümine farz olduğunu bildirmişlerdir. Bunlarda Resûlullah’ın zerreleri vardır. Onlara kıymet vermek, saygı göstermek her Müslümanın vazîfesidir. Ehl-i Beyt ile ilgili Peygamber efendimiz buyurdu ki:

“Ehl-i Beytim, yâni evlâdlarım, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Buna binen kurtulur, binmeyen helâk olur.”

“Benden sonra size iki emanet bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız, yoldan çıkmazsınız. Birisi, ikincisinden daha büyüktür. Biri Allahü teâlânın kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmdir ki, gökten yere kadar uzanmış, sağlam bir iptir. İkincisi, Ehl-i Beytimdir. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz. Bunlara uymayan Benim yolumdan ayrılır.”
“Sizlere dîn-i İslâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i Beytimi sevmenizi istiyorum.”

VEDA HUTBESİ

Veda Hutbesi Hz. Peygamber (sav)'in 114 bini bulan hacıya hitaben irad ettiği hutbe'dir.

Bu hutbeyi dinleyenlerin sayısının çok olması, gelen bu haberlerin doğruluk derecesini belirtmesi açısından önemlidir. Bu gibi haberlere mütevatir haber denir. Yanlış olması aklen mümkün değildir. Bu hutbede vazedilen her konu kutlu Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) tarafından söylenmiştir, bunda hiçbir şüphe yoktur. İçerik bakımından da, dünya ve ahiret hayatına dair yapılması gerekenleri bildirdiğinden dinin bir özetini oluşturmaktadır.

Hz. Peygamber (sav) bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccedemeyeceğini bildirip vefatının yaklaştığını ima ettiği, sonraki gelen günler de O'nun (sav) bu sözlerini doğruladığı için bu hacca “Veda Haccı”, bu hac esnasında irad ettiği hutbeye de “Veda Hutbesi” adı verilmiştir.

EHL-İ BEYTİ SEVMENİN GEREĞİ VE FAZİLETİ

Allahu Teâlâ’yı seven kimse, elbette O’nun sevdiklerini de sever. Önce Allah’ın Habibi Hz. Rasûlullah’ı (s.a.v) sever. Sonra ona ait olan, ondan sayılan, onunla anılan her şeyi sever. Sevmesi de gerekir. Bunların başında Ehl-i Beyt gelir.

EHL-İ BEYT KİMDİR?

Ehl-i Beyt, Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin ailesi ve evlâtlarıdır. Mü’minlerin anneleri, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm), Ehl-i Beytin şerefli ferdleridir.( Râzî, Tefsir-i Kebir, XXV, 181)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin şerefli nesebi Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vasıtasıyla devam ettiği için, onların kıyamete kadar gelecek olan evlâtları da Ehl-i Beyt’in birer parçasıdır Onları sevmek her mü’minin vazifesidir. Bu sevgi çok şerefli ve gereklidir. Kalbinde azıcık Ehl-i Beyt sevgisi bulunmayan kimse, Hz. Rasûlullah’ın sevgisinde yalancıdır.

Aşağıda vereceğimiz ayet ve hadislerde görüleceği üzere, Hz. Rasûlullah’ın kendisine tâbi olan amcaları ve onların çocukları da Ehl-i Beyt’ten sayılmıştır.( Bkz:Ibn Atıyye, el-Muharraru’l-Veciz, IV, 384. (Beyrut, 1993))

ŞEFAAT HAKTIR

Şefaat, birisinin işi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurturmaktır.

Ahirette şefaat haktır. Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O'dur. Cennet ve Cehennem O'nun emrindedir. Ancak O (c.c) bazı kullarının şeref, itibar ve derecesini artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine bazı yetkiler verir; görevler yükler, şeref bahşeder, işte şefaat da böyledir.

Şefaat Allahu Teala'nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah'a şirk koşmak değildir. Şefaat, Allahu Teala'nın sevdiklerine bahşettiği bir şeref ve yetkidir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, dostları adına göz yaşı dökmeleridir. Şefaat sevginin meyvesi, rahmetin esintisidir. Şefaat, Allahu Teala'nın kullarına bir hediyesidir.

SÜNNETİN ÇEŞİTLERİ

Kavlî Sünnet


Sünnet, Allah Rasûlü’nün (sav) mübarek sözleridir; yani sünnetin bir bölümünü O’nun nurlu sözleri teşkil eder ki, bunlar, Kur’ân’da yer almayan, fakat bütün fukahâca fıkıh kitaplarına alınıp, pek çok hükme esas kabul edilen O’na ait nurefşan beyanlardır ki, misal olarak şunları zikredebiliriz:

a. Efendimiz (sav): “Varise vasiyet yoktur” buyururlar. Yani, miras bırakan kimse, kendisine vâris olacak biri için mirasından vasiyette bulunamaz; şu vakfa veya bu hayır müessesesine vasiyette bulunabilir ama ayrıca kendi mirasçısına mirasından vasiyette bulunup da, “mirasımın şu kadarı ona verilsin” diyemez.

b. Yine, usûl-i fıkıhta, fıkhın prensipleri arasında yer alan bir başka mübarek sözlerinde Efendimiz (sav): “Zarar verme ve zarara zararla mukabele etme yoktur” buyurmuşlardır. Yani, kimseye zarar verilemeyeceği gibi, birine zarar veren kişiye de zararla mukabele edilemez.

PEYGAMBER GÖNDERİLMESEYDİ

Sual: Peygamber gönderilmeseydi, akılla, Allah’ın varlığı, helal ve haram bilinebilir miydi?

CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Allahü teâlânın Peygamberler göndermesi, bütün mahluklara rahmet ve ihsandır. Allahü teâlâ, kendi varlığını ve sıfatlarını, bizim gibi aciz insanlara, bu büyük Peygamberleri ile haber verdi. Beğendiği şeyleri, beğenmediklerinden bunlar vasıtası ile ayırdı. İnsanlara dünya ve ahirette faydalı şeyleri zararlılarından, bunların aracılığı ile ayırt etti. Eğer Peygamberler gönderilmeseydi, akıl, Allah’ın varlığını anlayamaz, Onun büyüklüğünü kavrayamazdı. Nitekim, kendilerini akıllı sanan eski Yunan filozofları, Allahü teâlânın varlığını anlayamadılar. Yaratanı inkâr ettiler. Kısa akılları her şeyi zaman yapıyor sandı. Nemrud’un, Hazret-i İbrahim ile çekişmesi Kur'an-ı kerimde bildirilmektedir. Firavun da "Benden başka tanrınız yoktur" demiş ve Hazret-i Musa’yı "Benden başka tanrıya inanırsan, seni hapsederim" diye korkutmak istemişti. Demek ki, insanların kısa akılları, bu en büyük nimeti anlayamaz. Bir Peygamber olmadıkça, bu sonsuz saadete kavuşamaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Dini, aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur.) [Taberani]

Peygamberimiz (s.a.v)' in sağlığa verdiği önem


Sağlık, dünya hayatında Allah'ın, Rahman sıfatının tecellisi olarak herkese verdiği en büyük nimetlerden biridir. Şüphesiz sağlık iman ile birlikte olduğunda ne denli önemli bir nimet olduğu daha iyi bilinmekte ve Allah'a daha fazla şükretmeye vesile olmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) sağlıklı olmanın cennet nimeti olduğunu şöyle bildirmiştir:

Mu'âz bin Abdu'llah babasından ve amcasından anlatır: "Peygamber 'aleyhi's-selâm buyurdu ki: "Zenginlik hoştur, takva ile olursa zarar vermez. Sağlık, takva ile olursa, zenginlikten üstündür. Sağlıklı olmak, cennet ni'metlerindendir.” 1

Tedavi olmak ve ilaç kullanmak

Dünya hayatında ortaya çıkan hastalıklar, Yüce Allah'ın kulları için yarattığı önemli birer imtihandır. Bu hastalıklar nedeniyle tedavi olup ilaç kullanabilmekse Rabbimiz'in bu imtihanları kolaylaştırdığı bir rahmetidir. Bugün birçok hastalık, geliştirilen tedavi yöntemleri ve ilaçlar vesilesiyle tedavi edilebilmekte ve hasta kişilerin çeşitli hastalıkları kısa sürede geçirmeleri sağlanmaktadır.

Peygamberimiz (sav) de, hastalıkların şifasıyla birlikte yaratıldığını anlatmış ve şifa için gerekli sebepleri yerine getirmeyi tavsiye etmiştir. Bunlar arasında doktora başvurma ve ilgili ilacı kullanma da bulunmaktadır.

EFENDİMİZ'İN NURLU İKLİMİNDEN EN GÜZEL TAVSİYELER

Celaleddin Süyuti (rahimehullah) şöyle buyurdular: Ben Şeyh Şemseddin bin Kımah’ın defterinde onun hattıyla yazılmış, Ebu’l-Abbas el-Müstağfiri’den rivayet edilmiş bir yazı gördüm. Orada şöyle deniyordu:

Mısır’a Ebu Hâmid el-Mısrî’den ilim tahsil etmek için yola çıktım. Vardığımda ondan Halid bin Velid’in rivayet ettiği hadisi istedim. Bunun için bana bir sene oruç tutmamı söyledi. Oruçları tutup tekrar hadisi istemeye gidince onu Halid bin Velid’e kadar bütün isnadıyla bana aktardı. Şöyle ki: Bir adam Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’ye gelerek, “Size dünya ve ahiretle alakalı soracak sorularım var.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz ona, “Ne istiyorsan sor.” buyurdular. O zat da sorularına başladı:

Ey Allah’ın Peygamberi!
Ben insanların en alimi, en bilgilisi
olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?
Allah’tan çok korkup takva
dairesi içine girersen insanların
en alimi olursun.

Allah Rasulü'nün (a.s.) Kur'an Telakkisi

Yanlış anlamak kolay, zor olan ise doğru anlamak. Hakikati lekelemeden korumak, kapsamlı bir düşünce sisteminin faal olması ile mümkündür. Ferdi zuhurlar mütefikkirleri nafile gayretlere kurban eder. Eşyayı doğru anlamak ?ben-i adem?in en baş meselesidir. Önemine binaendir ki Allah Resulü ?Ya Rabbi? bana eşyayı gerçek duruşuyla göster? diye dua etmiştir.Doğru anlamanın ilk şartı, anlamayı efradını cami? ağyarını mani? bir şekilde tanımlamaktır. Bunun içindir ki bilimsel değeri haiz eserler ilk olarak söze anlatılmak istenen mevzunun tanımıyla başlarlar. Tanım açıklandıkça meselenin çerçevesi ortaya çıkar, söylenenler meşruiyet kazanır. Kur?an-ı Kerim?i doğru anlamakta O?nun ne olduğunu, nereden geldiğini bilmekle yakından alakalıdır. Meselenin bu boyutunu önemseyen usulcüler, eserlerinde Kur?an tanımına mutlaka yer açmışlardır. Çünkü Kur?an?ı İlahi oluşuyla tanıyanlar zihinlerinde ona göre bir ön hazırlık yapacaklardır.

Hadis-i Şeriflerde Ramazan'ın Fazileti

Ramazan ayı dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş bir aydır. On bir ayın sultanıdır. Onun bu kutsiyet ve fazileti Kur´an-ı Kerim´de ve hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Sevgili Peygamberimiz bir Şaban ayının sonunda Ramazan ayına girerken ashabına hitabederek Ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir:

- Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı.
O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.
Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (terâvih namazı kılmayı) nâfile kıldı.
O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur.
O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir.
O, yardımlaşma ayıdır.
O ayda müminin rızkı bollaştırılır.
O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur.

RESULULLAHA SELAM VERMEK

Sual: Vehhabiler, (Peygamber ölüdür, işitmez, ona salevat getirmek faydasızdır) diyorlar. Peygamber efendimiz salevatları işitmez mi?

CEVAP
Elbette işitir. Resulullah efendimiz, kıyamete kadar dünyadaki her müslümanın her mescide girişlerinde kendisine salevat okumalarını istemekte ve ben salevatlarınızı işitirim buyurmaktadır.

Birkaç hadis-i şerif meali:
(Mescide giren kimse, Peygamberinize [Esselamü aleyküm ya Resulallah diyerek] selam versin!) [Müslim, Ebu Davud, Nesai]

(Kabrimin yanında, benim için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni Ebi Şeybe] (Diri olan işitir. Bir söz, ancak diri olana bildirilir.)

(Cuma günü bana çok salevat getirin, çünkü salevatlar bana ulaştırılır ve ben onları işitirim.) [İbni Mace, İ. Şâfiî, Hâkim, Beyheki]

PEYGAMBER HAKKI İÇİN DUA ETMEK

Sual: Peygamber hürmetine veya Peygamber hakkı için diye dua etmek caiz midir?

CEVAP
Elbette caizdir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Üzerimize hak oldu ki, müminlere yardım ederiz.) [Rum 47]
(Allahü teâlâ kullarına merhamet etmeyi kendisine lazım kıldı.) [Enam 12]

Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
Bu âyet-i kerimeler merhamet ve ihsan ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermektedir. (İbni Abidin, Hadika, Dürer ve Gurer)

(Peygamberin hakkı için demek, Onun peygamberliği haktır demek olur. Peygamber efendimiz de, bu niyet ile (Peygamberin Muhammed hakkı için) demiş ve harplerde Allahü teâlâdan, Muhacirlerin fukarası hakkı için yardım dilemiştir.