modernleşme
Türkiye’de İslâm meselesi
Evet, Türkiye’de İslâm bir “mesele”dir. Hem “değişmez gündem” olması dolayısıyla, hem de yaşadığımız bütün problemlerin uzaktan ya da yakından, doğrudan veya dolaylı olarak İslâm’la ilişkili bulunması sebebiyle. Ne var ki yönetici elitler bunu açık yüreklilikle, soğukkanlılıkla ve objektif olarak görmemekte ısrarlı olduğu için Türkiye yapısal problemler yaşamaktan başını alamıyor.
Size bir soru: Türkiye’nin AB’ye tam üye olması halinde (şükür ki bu bir hayal) Batılılarla birlikte, problemsiz bir şekilde yaşayabileceğimize inanıyor musunuz?
Batı’ya gidenler, hele de oralarda tavattun etmiş (oraları vatan edinmiş) olanlar, Batılılarla bir arada yaşamanın gerçekte neye tekabül ettiğini iyi bilirler. Yüzü yaklaşık 1 asırdır Batı’ya döndürülmüş olan bu toplum gerçekten Batılılaşıyor mu? Yoksa nihai olarak vardığımız nokta “Batılı gibi olmak”tan ibaret mi?.. “Batılı gibi” olmak demek, aslında ne Doğulu ne Batılı olmak demektir. “Kimliksizleşme” diye ifade edilen durum yani…
MODERN İSLÂM ANLAYIŞI
İslâm değişmedi ve asla değişmeyecek. Çünkü dinin sahibi Cenab-ı Allah ve dinini koruyacağını vaad ediyor.
Fakat din ve dindarlık anlayışımız bize ait ve hayli zamandır tuhaf bir değişimin girdabında.
Kısaca “Modern Anlayış” diye adlandırdığımız bu yeni anlayışın “kitaplarımızda yeri yok.” Yok, çünkü kendi kitaplarımızın irfanından doğmadı. Kendi aklımızın, kendi kalbimizin teknesinde yoğrulmadı.
Bu durumu anlamamız lazım. Anlayalım ki saf ve arı duru olanı bilelim, ona yönelelim. Kurtuluşumuz orada.
Uzun uzun açıklanabilir ama “modernleşme” kelimesiyle kastedilen şeyi, kısaca, “Batılı insan gibi düşünme, onun gibi davranma, onun değerlerini benimseme tavrı” olarak özetleyebiliriz.
Müslümanın modernleşmesinin temelinde ise kendi değerlerine yabancılaşma ve Batılı insan karşısında aşağılık kompleksi duyma hissi oldukça baskın bir şekilde mevcuttur.
Hıristiyanlığa geçme ve 18 yıllık "Türkçe Ezan" serüveni
"Bu topraklarda “yabancı ses Tanrı Uludur”un minarelerden ilk yükseldiği günün üzerinden tam 75 yıl geçti.." Muharrem Coşkun'un kaleme aldığı yazı dizisinin tam metni:
Ezanın Özgürleşmesi
Bu topraklarda “yabancı ses Tanrı Uludur”un minarelerden ilk yükseldiği günün üzerinden tam 75 yıl geçti..
29 Ocak 1932 tarihinde yani bir ramazan ayında başlayan dinde reform girişimlerinin bir parçası olan Türkçe Ezan, ilk kez Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii minaresinden seslendirilmişti.. Aslında Osmanlının Batılılaşmasını savunan kesimin son 200 yıldır istediği şey de reformasyondu.. Cumhuriyet işte bu istekleri hayata geçirmek için oldukça elverişli görülüyordu. 1932 Ramazanına kadar çeşitli yıllarda nabız yoklamayla yapılan denemeler 1932 ramazanında fiilen uygulamaya konulacaktı.. Program çerçevesinde ilk Türkçe Kur’an için Yerebatan Camii (22 Ocak 1932), İlk Türkçe Ezan için Fatih Camii (29 Ocak 1932) İlk Türçe Tekbir için Ayasofya Camii -şimdi ibadete kapalı- (4 Şubat 1932) ve İlk Türkçe Hutbe için de Süleymaniye Camii (5 Şubat 1932) seçilmişti.. Aslında Reformasyon hareketi sadece ibadetin dilinde görülmeyecek, giyimden kuşama, medeni hayattan, sokaklara, harften kanunlara kadar her alanda kendini gösterecekti.. Zaten ilk Türkçe hutbeyi Süleymaniye’de seslendiren Hafız Sadettin Kaynak’ın fraklı ve başı açık, cemaatin de fötr şapkalı olması bunun açık göstergesiydi.. Türkçe Ezan uygulaması 18 yıl aradan sonra, Demokrat Parti (DP)’nin iktidara geldiği 14 Mayıs’tan sadece 1 ay sonra 16 Haziran 1950 tarihinde sona ermişti.