İMAM-I ZEHEBİDE VEHHABİLERİ TEKZİB EDİYOR

İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, babasının, Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir. (ez-Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XI, 212)

İmam et-Tebarânî ile –kendisi gibi birer Hadis imam olan– Ebû Bekr b. Mukrî ve Ebu'ş-Şeyh, Medine'de bulundukları zamanlardan birinde yiyecekleri tükenmiş, aç kalmışlardı. Açlık dayanılmaz bir hal alınca Ebû Bekr b. Mukrî, "kabr-i saadet"e giderek, "Ey Ellah'ın Resulü! Açlık bizi perişan etti!" diye serzenişte bulunur. Medine'de oturanlardan birisi aynı günün akşamı kapılarını çalar ve "Bizi Hz. Peygamber (s.a.v)'e şikâyet etmişsiniz. Rüyama geldi ve size yardım etmemi emir buyurdu" diyerek elindeki yiyecek dolu sepeti kendilerine verir... (Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XVI, 400-1)

Kaynak: E. Sifil, Milli Gazete

Bir Tel Saçı

Şimdi size Kainatın Gülü'nü koklama fırsatını kaçıran bir büyük gönül adamının Fahr-i Cihan Efendimize ait maddî bir hatıraya sahip olamayışının üzüntüsünden bahsetmek istiyorum. Bu zat büyük tabiîlerden fakih ve muhaddis Abîda b. Amr es-Selmanî' dir (ö. 72/691). Aslen Yemen'li olan Abide, Efendimiz'in vefatından iki yıl kadar önce, Mekke fethi sıralarında müslüman oldu, fakat içinde bulunduğu şartlar sebebiyle Medine'ye gelip de Resulullah Efendimiz'i göremedi. Ancak Hz. Ömer devrinde Küfe'ye gelip yerleşti ve birçok fütühata katıldı. Fıkıh dediğimiz İslam Hukuku'nda öylesine büyük bir şöhret kazandı ki, Küfe'nin meşhur dört fakîhinin en üstünü olarak o gösterildi. Devrinin en büyük kadılarından biri olan Kadî Şüreyh bile içinden çıkamadığı meseleleri gelip ona danışırdı.

Kendisinden en çok faydalanan talebesi Enes İbni Malik'in azatlı kölesi olan şöhretli fıkıh alimi Muhammed İbni Şirin ile bir gün Efendimiz'e dair sohbet ediyorlardı. İbni Şîrîn, efendisi Enes İbni Malik sayesinde Resûlullah'ın bir tel saçına sahip olduğunu söyledi. Böyle bir devleti elden kaçıran Abide es-Selmanî üzüntüsünü şöyle dile getirdi:- Resûlullah'ın bir tel saçına sahip olmayı, yeryüzünün bütün altın ve gümüşlerine sahip olmaya tercih ederdim.

Abide es-Selmanî'nin gönül zenginliğini gösteren bu özlü sözler, büyük Türk alimi, şöhretli muhaddis ve tarihçi Zehebî'yi (ö. 748/1348) çok duygulandırmıştır. 23 ciltten meydana gelen Siyerü a'lami'n-nübela adlı eserinde (IV , 42-43) bu sözleri naklettikten sonra, büyük bir duygu seli halindeki hislerini şöyle dile getirmiştir:

''Resûlullah'ın bir tel saçını, insanların sahip olduğu bütün altın ve gümüşlere tercih eden Abîde'nin bu sözleri, doruk noktasındaki bir muhabbetin göstergesidir. O büyük alim, Hz. Peygamber'in vefatının üzerinden yalnızca elli sene geçmişken böyle söylerse, onun vusülünden yedi yüz sene sonra şayet güvenli bir şekilde onun bir tel saçını veya pabucunun kayışını, yahut kesip attığı bir tırnağını, hatta su içtiği toprak kabın bir parçasını elde edecek olsak, acaba bizim ne söylememiz gerekir! Şayet zengin bir adam servetinin büyük bir kısmını böyle bir şeyi elde etmek için sarf etse, sen ona saçıp savuran veya akılsızca para harcayan biri gözüyle mi bakarsın? Hayır, hayır. Resulullah'ın mübarek elleriyle yaptığı Mescid-i Nebevi'sini ziyaret edebilmek, onun aziz şehrinde Hücre-i saadet'inin yanı başında kendisine selam verebilmek için varını yoğunu harcamaktan çekinme! Medine'ye vardığında onun sevgili Uhud'una doya doya bak ve onu sen de sev! Çünkü Uhud'u senin Peygamber'in aleyhisselam da çok severdi. Onun ravzasına ve oturup kalktığı yerlere defalarca giderek ruhunu iyice doyurup kandırmaya gayret et! Zira Kainatın Efendisi olan o zatı canından, yavrundan, sahip olduğun her şeyden, kısacası bütün insanlardan, daha çok sevmedikçe mü'min olamazsın. Cennetten yeryüzüne inen o mübarek Hacerülesved'i öp! Kainatın Efendisi'nin öptüğü yeri öğrenerek oraya dudağını yapıştır! Cenab-ı Mevla'nın sana lütfettiği bu saadet sebebiyle haydi gözün aydın olsun. Dünyada bundan daha büyük bir bahtiyarlık yoktur. Şayet Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in Hacerülesved'e doğru kaldırıp işaret ettiği, sonra da öptüğü bastonu bugün ele geçirmîş olsaydık, o bastonu görüp öpebilmek için bütün gayretimizi sarf etmemiz gerekirdi. Artık şunu kesin olarak biliyoruz ki, Hacerülesved'i öpmek, onun bastonunu ve pabucunu öpmekten daha değerli ve faziletlidir. Tabiî alimlerinden Sabit el-Bünani, Enes b. Malik'i görünce elini tutar ve "bu el, Resulullah'ın eline dokunmuş bir eldir" diye öperdi. ... Şayet hacca gidememişsen, hacdan dönenlerden birini kucakla ve "bu ağız, sevgilim aleyhisselam'ın öptüğü taşı öpmüştür" diyerek sen de onun ağzını öp!"

Kaynak: Altınoluk Ocak 95