Zehirli | Konular | Kitaplar

iman

Allah Gözle Görülecek mi?

Allahü teâlâyı mü'minler Cennette görecektir. Fakat, nasıl olduğu bilinmeyen bir görmekle göreceklerdir. Nasıl olduğu bilinmeyeni, anlaşılmıyanı görmek de, nasıl olduğu anlaşılma­yan bir görmek olur.

Allah'ı göz ile görmek, aklen caiz naklen de sabittir. Mekan, cihet, karşılaşma, bitişme, mesafe tayini, ışık, benzetme, keyfiyyet, ve ihata olmaksızın Allah görülür. Allah Teala'nın kulları tarafından görülmesi ve tecelli etmesi bize göre birdir. Dünyada, tur-i sina'da Hz.musa'ya gözüktüğü gibi Ahirette'de muminlere görünecektir. Çünkü Cenab-ı Hak mevcuttur. Mevcudun görülmeside muhal değildir. (1)

Allah ve Allah'a İman

ALLAH


O, kendisi olandır. O, kendisinden başkasına benzemeyendir. O'nu hakkıyla ancak O bilir. O'nu hakkıyla ancak O över. O'nu hakkıyla ancak O tanır. O'nun hakkı O olmaktır. O olmak, el-Hak olmaktır. O olmak mutlak hakikat olmaktır.

O'ndan başkasının hakkı, O'na kul olmaktır. O'ndan başkasının hakkı, O'na rağmen hiçbir hakkının olmadığını, O'nun sayesinde var olduğunu bilmektir. O'ndan başkasının hakkı, O'na kayıtsız şartsız teslim olmaktır. (1)



Allah'a İman

"Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir." (2)

İMAN VE KÜFÜR

İman ve küfür birbirinin zıddı iki kavramdır. İman, inanmak, tasdik etmek, kabul etmek anlamına gelirken; küfür, inkâr etmek, kabul etmemek anlamına gelir. İman, "Kelime-i şahadet" denilen birkaç kelimeyi kabul ederek söylemekle olduğu gibi, küfür de imana ters düşecek, inkâr sayılacak bir inanışa sahip olmak, bu manada bir söz söylemek veya bu anlamda bir davranışta bulunmakla olur. Diğer bir ifadeyle küfür, imanı bir çırpıda sıfırlayan, yok eden bir kavramdır.

İNANILACAK ŞEYLERDE PROBLEMLE KARŞILAŞAN KİMSE NE YAPAR?

İnsan, tevhit ilminin inceliklerinden herhangi bir şey üzerinde güçlük ile karşılaşınca o zaman, sorup öğreneceği bir âlim kişiyi bulana kadar Allah katında doğrusu hangisi ise ona inanması gerekir. Yani "Allah katında doğrusu hangisi ise ona inanıyorum" demesi gerekir. Fakat böyle bir âlim arayıp bulma işini tehir etmesi caiz değildir. Çünkü bu mesele kişinin bilmesi farz olan meseledir. Bu da iman ve imanın yok olması bilgisidir. Bu konuda, durup beklemekten dolayı özürlü kabul edilmez. Eğer şüpheye düşerek sormaz da beklerse, o taktirde kâfir olur. Zira beklemek, inanılması gerekli bir meseleyi tasdik etmeye engeldir.

AMEL İMANDAN BİR PARÇA MIDIR?

Amel imandan bir parça değildir. Eğer amel imandan bir parça olsaydı, amellerinde eksiği olan insanların imanlarının eksik olması gerekirdi. Oysa iman, bir parçadır, bölünmez, parçalanmaz; aynı zamanda artmaz.

Zira bazı Müslümanlar, beş vakit namazını kılarken cumaları ara sıra terk eder. Bazısı orucu terk eder. Bazısı zekâtı terk eder. Bunların amellerinde eksiklik vardır; ama amellerindeki eksiklikten dolayı imanlarında eksiklik yoktur. İnanılacak şeyler bir bütündür, birine inanmamak hepsine inanmamak gibidir insanı imandan çıkarır. Bu bakımdan iman eksilme ve artma kabul etmez. İmanın eksilmesi küfrün artması da olmaz. İman ile küfür bir kalpte toplanmaz.

İMAN ARTMAZ VE EKSİLMEZ

İman artmaz ve eksilmez. Çünkü, imanın noksanlaşması ancak küfrün artması ile; imanın artması da ancak küfrün noksanlaşması ile birlikte düşünülebilir. Bir şahsın, aynı anda hem mümin hem de kâfir olması nasıl düşünülebilir? Bu görüş, İmam-ı Azam Ebu Hanife ve arkadaşlarının görüşüdür.

Yine "el - Fıkhu'l - Ekber" adlı kitabında şöyle diyor: "Gök ve yer ehlinin imanı artıp eksilmez. Bütün müminler, imanda ve tevhidde derece bakımından eşit olup, amel bakımından birbirlerinden üstün olabilirler."

Şöyle bir soru sorulabilir: Cenab-ı Hak Kur'an-ı Keriminde şöyle buyuruyor:

"İmanlarını artırsınlar için..." (el-Feth / 4) Bu ve benzeri ayetler yanında Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:

İMAN VE AMEL YÖNÜNDEN MÜMİNLER

Müminler imanda, tevhidde eşittirler. Bu eşitlik, iman edilecek şeyler itibariyledir. Küfür ile iman, körlük ile görmek gibidir. Hiç şüphesiz gözleri görenler, görmenin kuvveti ve zayıflığı bakımından farklıdırlar. Kimi kalın bir çizgiyi görür, ince bir çizgiyi görmez. Kimi yakını iyi görür uzağı göremez. Kimi de uzağı iyi görür, yakını göremez. Bunlar görme kuvvetinde farklı iseler de hepsi de görmektedir.

FERT HAYATI YÖNÜNDEN ÖNEMİ

Hayır ve şer, kaza ve kader, kâinatta olup biten şeylerin hepsi belirli kanunlar, belli sebepler ve ölçülü miktarlar dairesinde cereyan etmektedir. Allah her şeyi iradesiyle yaratır, var olan ve olup biten her şey Allah’ın bilgisi ve iradesi altındadır.

İşte kaza ve kadere, hayır ve şerre iman, bu inancın sahibini daima çalışmaya ve emek harcamaya sevk eder. Çünkü kişi önüne ne çıkacağını, ileride ne olacağını bilmediğinden kendisini çalışmaya memur bilir. Doğuşundan itibaren kişinin kaderinin ne olduğu belli değildir. O bakımdan insana çalışmak ve kaderin var olduğuna inanmak düşer.

KAZA VE KADERLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

"şüphesiz ki biz, her şeyi bir kader (ölçü) ile yarattık." (Kamer/49),

"Allah her şeyi yaratmış ve her birine belirli bir nizam vererek, onun kaderini tayin ve takdir etmiştir." (Furkan/2),

"Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen her hangi bir olay yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o, kitapta bulunmasın. Doğrusu bunu bilmek Allah'a kolaydır." (Hadid/22),

"Ölümü aranızda biz tayin ettik..." (Vakıa/60),

"Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra da bir takdire göre buraya geldin ey Musa!..." (Taha/40),

SIRAT

Lügatte yol demektir. Terim olarak sirat, cehennem üzerine kurulmuş olan son derece ince ve keskin bir köprüdür ki, herkes bunun üzerinden geçecektir. Cennete gitmek için sirattan başka yol yoktur. Ancak sirattan geçmek, geçen şahsin iradesine degil, dünyadaki yaşayişina, iman, amel, ihlâs ve ahlâkina baglidir.

Buna göre müminlerden bazilari derecelerine göre sirati göz kaymasi, şimşek, rüzgâr, kuş, yariş ati... hiziyla geçerken bazilari da zorluk çekecek veya tamamen geçemeyecektir. Kâfir ve münafiklar ise sirati geçemeyip cehenneme atilacaklardir.

Sirati ilk geçen ümmetin bizim peygamberimizin ümmeti olacagi da bu konuda gelen haberler arasindadir.

ALLAH VARDIR

Günümüzde insanlar kendi yaptıkları füzelerle aya gidip geliyorlar, uzayda inceleme ve araştırmalar yapıyorlar. İnceleme, araştırma aletlerini uydular halinde yörüngelerine yerleştirerek bu uçsuz bucaksız evren hakkında yeni bilgiler ediniyorlar. Bu uyduların aracılığıyla her türlü haberleşmeği gerçekleştiriyorlar. Biz evimizde oturup telefonla Almanya, Amerika, Avustralya gibi uzak, yakın, ülke ve kıtalardaki yakınlarımızla konuşabiliyoruz. Evdeki televizyonumuzla dünyanın her yerinde olup biten her şeyi anında görüp öğreniyoruz. Diğer taraftan gözle görülmeyecek kadar küçük varlıkları da mikroskop denilen, küçük canlıları milyonlarca defa büyüten aletlerle inceleyerek bunlar hakkında pek çok bilgiler elde ediyoruz.

İNANMA İHTİYACI VE ALLAH’A İMAN

İnsan, beden ve ruhtan oluşan bir varlıktır. Yeme, içme, nefes alıp verme gibi olaylar bedenimizle; inanmak, sevinmek, mutlu olmak gibi olaylar da ruhumuzla ilgilidir. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran başlıca özellik, işte budur. İnsan, beden ve ruh yapısıyla bir bütündür.

İnsan ruh yapısının en belirgin özelliği inanmaktır. Yeryüzünde, günümüze kadar inanma ihtiyacı duymamış bir topluluk yoktur. Bunu, insanlığın kültür, sanat ve geleneklerinde görmekteyiz.

İMAN BAKIMINDAN İNSANLAR

İman bakımından insanlar üçe ayrılırlar:

1. Mümin: İslâm dininin iman ve itikat esaslarını gerçekten kalben tasdik edip dili ile söyleyen(ikrar eden) kimsedir. Bunların yaptığı bu işe iman denir.

2. Kâfir: İslâm dininin iman esaslarına inanmayan Hz. Muhammet (sav) in peygamberliğini kabul etmeyen kimsedir. Bunların yaptığı bu işe küfür denir.

3. Münafık: Müslümanların arasında inandığını söylediği halde kalbi ile İslâm dininin iman esaslarına inanmayan kimsedir. Bunların yaptığı bu işe nifak denir. Dışı mümin, içi kâfir olanlardır.Konuştuklarında yalan söylerler, söz verdiklerinde tutmazlar, emanete hainlik ederler.

İNANILMASI GEREKEN ŞEYLER BAKIMINDAN İMANIN KISIMLARI

1- İcmalî iman : Bu, imanın özü ve en kısasıdır. Bu da "Kelime-i şahadet" ile özetlenmiştir:

Anlamı: "Ben şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur; yine şahitlik ederim ki, Hazret-i Muhammet Onun kulu ve peygamberidir".

Bu, imanin ilk derecesi, Islâm’ın ilk basamağı ve temel direğidir. Allah’ın varlığını ve birliğini, Hz. Muhammet (sav)'in Allah’ın peygamberi olduğunu yürekten tasdik etmek demek, onun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak demektir. Ancak, Hz. Muhammet (sav)’in haber verdiği ve tebliğ ettiği şeylerin hepsine birden iman ettiğinden, inanılacak şeyleri ayrı ayrı söylemediğinden dolayı buna "icmali veya toptan iman" denmektedir.

İMANIN TANIMI

a) İmanın sözlük anlamı; bir şeye kesin olarak inanmaktır.

b) İmanın dînî terim olarak tanımı; Allah’ın varlığına, birliğine ondan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammet (sav) in Onun kulu ve elçisi olduğuna yürekten inanmak (tasdik) ve dil ile söylemektir (ikrar).