gelenekler
SÜNNET Mİ, GELENEK Mİ?
Müsteşrikler, Batı dillerinde yaptıkları İslâmiyat çalışmalarında “Sünnet” ve “Hadis”i “ tradition ” (gelenek) kelimesi ile ifade ettiler. Bu, onların, Sünnet ve Hadis'i (tıpkı kendi geçmişlerinde olduğu gibi) Rasul -i Ekrem s.a.v. Efendimiz'den sonra gelenlerin O'na atfettiği ve fakat aslında O'na ait olmayan bir yığın söz ve uygulamalar olarak ya da toplumun zaman içinde oluşturduğu örf, an'ane , adetlerle aynı özelliğe sahip, onlardan farklı ve üstün bir yanı bulunmayan bir olgu olarak nitelendirmelerinin sonucuydu.
Müsteşrikler'in *, çalışmalarını Sünnet sahasına kaydırdıkları dönemlerde yaygın olarak kullanılmaya başladığı dikkat çeken bir kavram “gelenek”.
İslâm dünyasında onların çalışmalarından etkilenen bir takım ilim adamı ve araştırmacılar, bu kavramı, onu oluşturan ve anlam sınırlarını belirleyen dinî ve kültürel arka planı dikkate almadan İslâm dünyasına aktarınca, bize tamamen yabancı bir düşünme biçiminin anahtar kavramlarından biri dilimize yerleşmiş oldu. Dolayısıyla kendisi öz Türkçe olmasına ve dilimizde öteden beri kullanılagelmesine rağmen, “gelenek” kelimesi anlam genişlemesine ve dönüşüme uğrayarak islâmî ilimler alanında kaleme alınan hemen her metinde rastlanan bir “kavram” haline geldi.
Bizim ilim ve kültür hayatımızda “gelenek”, bu anlam genişlemesine uğramadan önce, “örf”, “adet” ve “ an'ane ” kelimeleri ile hemen hemen aynı şeyi anlatırdı. Halk arasında yaygın olarak görülen uygulamalara/muamelelere tekabül etmesi hasebiyle Fıkıh ilminin de ilgi sahasına giren bu kelimeler, (belli şartları taşımaları kaydıyla) ancak temel delillerin arkasından gelen “ talî deliller” kategorisinde dikkate alınan bir özelliğe sahiptir.