tevhid inancı

ALLAH TEÂLA (Celle Celaluhu) MAHLÛKATINA BENZER Mİ? -II-


Sevgili Okuyucular

Bir önceki sayıda “Allah Tealâ Celle Celâlûhu mahlûkatına benzer mi” sorusuna cevap arayan “ya da cevap veren” yazı dizimizin ilk bölümünde İslâm inancının böyle bir soru karşısında yanılgılar ve kargaşalar içinde kaldığından bahsetmiştik.
Yine aynı paragraflar içinde; bu sıkıntıların başka dini inanç sistemlerinden bizlere geçtiğini, özellikle Tabiun döneminde İslâm coğrafyasının bir hayli genişlemesi ve bu genişleme neticesinde yabancı kültürlerle temas sürecinin başlamasıyla arıduru İslâm inancının birtakım yabancı unsurları da bünyesinde yer etme eğiliminin arttığından söz etmiştik.

Bununla beraber uzmanlık alanı olmadığı hâlde bazı haber ve hadis nakilcilerinin Kur’an ve sahih hadislerin ince manâlarını kavrayamadıkları, zayıf ve güvenilmez ravilerin naklettiği bazı rivayetlere de aldandıkları için Tevhid inancına aykırılıklar teşkil eden tutumlar sergileyip inanılması caiz olmayan bir kısım hususlara inanç umdesi gibi sarıldıklarından bahsetmiştik.

Bu yanılgıların günümüze kadar büyüyerek geldiğini Allah Tealâ’ya bazı sıfatlar yükleyip mekânlar biçmeye kadar uzanan bir yanlış inanç sisteminin halâ bizleri de meşgûl ettiğini, hattâ bazı kesimlerin işi körüklediklerini görmekteyiz.

ALLAH TEALÂ (Celle Celalûhu) MAHLÛKATINA BENZER Mİ?


İtikadî konular, mahiyeti gereği en küçük bir ihmal, gevşeklik ve yanlış düşünce kabul etmez. Çünkü İslâm, insanlara öncelikle, neye nasıl iman edilmesi gerekiyorsa, ona öylece iman etme mükellefiyeti getirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'anı Kerim, muhataplarını lekesiz, sağlam ve makbul bir inanç zeminine çekmek için itikat konusuna oldukça yoğun bir vurgu yapmıştır. Zira herşeyin temeli inançtır ve inanç konusunda ortaya çıkan en küçük bir eksiklik veya yanlışlık, insanın Allah'a (Celle Celalûh) sığınırız bütün amellerinin ziyan olmasına yol acar ve onu ebedî hayatında hüsrana sürükler.

İman edilmesi gereken konuların başında hiç şüphesiz ki Allah Tealâ'ya (Celle Celalûh) iman gelir. Bu da. Allah Tealâ'ya imanın nasıl olması gerektiği konusunda Kur'an ve sahih Sünnet'te yer alan hususları eksiksiz ve yanlışsız bir şekilde bilmeyi ve iman binasını bu bilgi ve bilinç üzerine bina etmeyi kaçınılmaz kılar.

PEYGAMBERLERİN BİLDİRDİKLERİ DİNLERDE BİR OLAN ESASLAR

Peygamberlerin getirdikleri dinlere "Hak din" veya "Semavî din" denir. Hak dinin bir takım mümeyyiz vasıfları vardır:

- Hak din, bir peygamberin Allah’tan vahiy suretiyle alıp insanlara bildirdiği hükümler ve kanunlar şeklinde oluşur.

- Hak din, kâinata mutlak olarak hakim olan bir Allah’a îman ve Ona kulluk etme esasına dayanır.

- Hak din, uhrevî mesuliyeti (ahiret hayatını) kabulü ve buna imanı emreder.

- Hak din, nübüvvete (peygamberlik müessesine) iman esasına dayanır.

- Hak din, mukaddes bir kitaba dayanır.

- Hak din, meleklere imanı (manevî varlıkların var olduğunu kabul etmeyi) emreder.

- Hak dinde ibadet sadece Yüce Allah’a tazîm ve Ona samimiyetle bağlanmak kastiyle yapılır.

ALLAH VARDIR

Günümüzde insanlar kendi yaptıkları füzelerle aya gidip geliyorlar, uzayda inceleme ve araştırmalar yapıyorlar. İnceleme, araştırma aletlerini uydular halinde yörüngelerine yerleştirerek bu uçsuz bucaksız evren hakkında yeni bilgiler ediniyorlar. Bu uyduların aracılığıyla her türlü haberleşmeği gerçekleştiriyorlar. Biz evimizde oturup telefonla Almanya, Amerika, Avustralya gibi uzak, yakın, ülke ve kıtalardaki yakınlarımızla konuşabiliyoruz. Evdeki televizyonumuzla dünyanın her yerinde olup biten her şeyi anında görüp öğreniyoruz. Diğer taraftan gözle görülmeyecek kadar küçük varlıkları da mikroskop denilen, küçük canlıları milyonlarca defa büyüten aletlerle inceleyerek bunlar hakkında pek çok bilgiler elde ediyoruz.

AKAİDİN GAYESİ

1. İnsanın kalbine, onun yaratılış ve fıtratına, saf ve temiz tabiatına en uygun olan imanı yerleştirmektir.

2. Allah’ın varlığını, birliğini, tüm insanlara duyurmak, anlatmak ve kalplere yerleştirmek akaidin en önemli gayesini oluşturur.

3. Bütün insanları tevhit inancı etrafında birleştirmek, akait ilminde gerçekleştirilmek istenen en büyük amaçtır.

Böylece akait, insanı inançsızlık, inkar, şüphe ve tereddütlerden kurtararak manevi yönden güçlü ve huzurlu yapmak ister. İnsan sağlam ve hurafelerden uzak bir akide sayesinde dünya ve ahiret mutluluğuna erişir.

Allah'ın Varlığı ve Birliği

Allah inancı insanda fıtrî (yaratılıştan) olduğu için, normal şartlarda çevreden olumsuz bir şekilde etkilenmemiş bir kişinin Allah'ın varlığını ve birliğini kabullenmesi gerekir. Bu sebeple Kur'an-ı Kerîm'de Allah Teala'dan bahseden ayetlerin çoğu, O'nun sıfatlarını konu edinmiştir. Bu ayetlerde özellikle tevhid inancı üzerinde durularak Allah'ın ortağı ve benzeri olmadığı ısrarla vurgulanmıştır. Allah'ın var oluşu konusu, Kur'an'da insan için bilinmesi tabii, zorunlu ve apaçık bir gerçek olarak kabul edilmiştir. Selim yaratılışı bozulmamış insanın normal olarak yaratanını tanıyacağı belirtilmiştir.

Allah İnancı

Kainatı yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlık olan Allah'a iman, iman esaslarının birincisi ve temelidir. Bütün ilahî dinlerde Allah'ın varlığı ve birliği (tevhid) en önemli inanç esası olmuştur. Çünkü bütün inanç esasları Allah'a imana ve O'nun birliği esasına dayanmaktadır.