haricilik

EHL-İ SÜNNET İNANCI VE TARİHSELLİK

İslam'ın ilk yüzyıllarında ortaya çıkan ve İslamî ilimlerin hemen bütün dallarında kendisini hissettiren "fırkalaşma" olgusu, tarih içinde olduğu gibi bugün de varlık ve etkisini muhafaza etmektedir. Geçmişte bu hareketler Haricîlik, Mu'tezile, Mürciîlik... şeklinde kendisini ifade etmişti; bugünse daha başka isimler altında fırkalaşmalar devam ediyor.

Tarih içinde "Sünnî duruş"un nasıl her sürecin/akımın gündemine ilişkin canlı ve dinamik bir söylemi var idiyse, günümüzde de Ehl-i Sünnet olmanın, İslam'ın "güncel" problemleri karşısında bir anlam ve özgünlüğü bulunmalıdır. Bu alanda yapılması gereken tesbitler, hem Ehl-i Sünnet olarak bizleri, tarihte kalmış, hiçbir güncelliği bulunmayan meseleleri "Ehl-i Sünnet akidesini öğrenmek" adına tekrar etme ve bu suretle adeta "sanal" bir dünyayı yaşatma anlamsızlığından uzak tutacak; hem de çağdaş dünyanın aktüel meseleleri karşısında etkin ve dinamik bir duruş sergileme yeteneğine kavuşturacaktır.

Esas konuya geçmeden önce –muhtemel bir yanlış anlamanın önünü peşinen almış olmak için– bir noktanın altını çizelim: Tarih içinde yaşanan fırkalaşma olgusunun Ehl-i Sünnet dünyanın gündemine taşıdığı problemlerin tamamının bugün için güncelliğini yitirdiğini söylemek yanlış olur.

KUR'AN'I KENDİLERİNE GÖRE YORUMLAYANLAR

Bid'at mezhepleri, Ehl-i Sünnet alimlerinin tutarlı ve dirayetli delilleri karşısında tutunamamış, çoğunluğu yok olup gitmiştir. Fakat, kitaplara geçen ve nesilden nesile devam eden görüşlerinin yok olup gittiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Bu gün dahi, taassup ve katılıkta haricîleri aratmayan kafa yapısıyla her yerde karşılaşmak mümkündür.

Geçmişte ortaya çıkan bozuk itikadî mezheplerin hemen tamamı Kur'an'a dayandıklarını iddia ediyorlar ve ileri sürdükleri görüşleri destekler gibi görünen her ayeti muhaliflerine karşı bir koz olarak kullanıyorlardı.

İlk asırda meydana çıkan Mu'tezile, Cebriyye ve Haricîlik gibi zahirperest mezhepler, ayetleri tefsir ederlerken Hz. Peygamber s.a.v.'in konuyla ilgili yorumlarını dikkate almıyorlardı. Sadece ayetin zahirine sarılıyorlardı. Hz. Ali r.a. başta olmak üzere, henüz aralarında bulunan Sahabe-i Kiram'ın büyüklerinin dahi görüşlerine aldırış etmiyorlardı. Arap dili ve edebiyatını iyi bilen alim ve müçtehitlerin görüşlerine itibar eden de yoktu. O yüzden Allah'ın ayetlerini diledikleri şekilde tevil ve tefsir edebiliyorlardı. Böylece her bid'at ve dalâlet sahibi, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini Kur'an-ı Kerim'den çıkardığını söylüyordu. Nihayet günümüzde olduğu gibi, İslâm dinini içinden çıkılmaz bir hale getirmişlerdi.

Haricî zihniyet

Mesela Haricîler, bu ümmetin kutup yıldızları mesabesinde olan kimseleri kâfir ilan ediyorlardı. Bunların kâfir olarak ilan ettikleri arasında -hâşâ- Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Talha, Hz. Zübeyr r.a. efendilerimiz gibi büyük sahabilerden başka, müminlerin annesi Hz. Aişe r.a. da vardı.