Zehirli | Konular | Kitaplar

eshabı kiramın fazileti

EHL-İ SÜNNET ÜZERİNE

Bir anlık bile olsa, sahabeliğin faziletine denk hiçbir amel yoktur ve mertebesine hiçbir surette erişilemez. Faziletler ise bu manada kıyas kabul etmez; zira bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir lütfudur.


"ÜMMETİM YETMİŞ ÜÇ FIRKAYA AYRILACAKTIR…"
HADİSİNDEKİ 'ÜMMET'TEN KASTEDİLEN NEDİR?


"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi ateştedir." O kurtulanlar kimlerdir ey Allah'ın Resûlü? diye sordular. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de:
"Onlar benim ve ashabımın bulunduğu çizgi üzere olanlardır" buyurdu. Hadisindeki 'ümmet'ten maksat, icâbet ümmetidir. Sözü edilen fırkalar ise İslam fırkalarıdır. 'Ateştedir' ifadesinin anlamı da 'inançlarından ötürü ateşe girmeyi hak ederler' demektir. Yoksa 'fiilen girmişlerdir' anlamında değil.. Çünkü (inançlarının insanı küfre sokan nitelikte olmaması kaydıyla) Allah Teala'nın affına mazhar olmaları veya şefaatçilerin şefaati sebebiyle cehenneme girmemeleri de mümkündür. Ne var ki insanı küfre düşüren bir inanca sahip olanlar, İslam fırkalarının dışına çıkmış ve ateşte ebedi olarak kalmayı hak etmiş kimselerdir.
Mesela, alemin ezelî olduğunu savunan felsefeciler ve tüm olayları eşyanın doğasına dayandırarak açıklamaya çalışan inkarcı materyalistler böyledir.

SAHABE KUŞAĞININ DİNDEKİ YERİ

Kur’an’ın, üzerine yazılı bulunduğu çeşitli yazı malzemelerinden derlenip “Mushaf” haline getirilmesi ve ardından çoğaltılması, Sünnet’in titiz bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması, İslâm’ın adap ve erkânının, ruh ve kalp disiplininin nesilden nesile intikali hep güzide Sahabe topluluğunun ehliyet, dirayet, basiret ve feragatiyle mümkün olmuştur.



Müslüman bilincinde Sahabe kuşağının (Allah hepsinden razı olsun) ayrı ve ayrıcalıklı bir yeri vardır. Günlük sıradan davranışlarımızdan ibadetlerimize ve bilgi kaynakları hiyerarşisindeki kabullerimize kadar hayatımızın her alanında Sahabe’nin derin etkisini görmek şaşırtıcı değildir. İslâmî ilimlerin metodolojilerinde (Usul’lerinde) başvuru mercii olarak Kur’an ve Sünnet’ten sonra Sahabe’nin üçüncü sırada yer almış olması da, bu açıdan son derece tabii bir husustur.



Hatta Kur’an ve Sünnet’te yer alan hususların nasıl anlaşılması gerektiği noktasında bir tereddüt söz konusu olduğunda Sahabe’nin birinci referans kaynağı olarak kabul edilmesi, Ehl-i Sünnet’i diğerlerinden ayıran en temel hususlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebepledir ki, herhangi bir hususta Kur’an ve Sünnet’in “ne dediği” sorusunun cevabı aranırken Sahabe’nin belirleyiciliğine başvurulması -bir de aralarında görüş birliği oluşmuşsa- bizim için kesinlikle tartışma konusu değildir.



Sahabe bizim için sadece bir “bilgi kaynağı” olarak değil, “örneklik” olarak da vazgeçilmezdir. Bu dinin nasıl yaşanacağını, nasıl ideal Müslüman olunacağını doğrudan Efendimiz s.a.v.’den öğrenmek şüphesiz ki sadece onlara kısmet olmuştur. Peygamber öğrencisi olmak, Kur’an’da ve Sünnet’te övülmek suretiyle ebedileşmek dünyada hangi kıymet ile denk tutulabilir?

Bütün Zamanların En Hayırlı Kuşağı: Sahabe

Sahabi arkadaş/dost olmak anlamına gelen sohbet/suhbet kelimesinden müştak bir kelime. Bunun için muayyen bir ölçü yok, “sahabi” az ya da çok başkası ile birlikte olan herkese şamil. Bu yüzden; “falanca ile bir yıl, bir ay, bir gün ve hatta kısa bir an beraber oldum” derken sahibe/beraber oldu fiili kullanılır. Kelimenin sohbet çerçevesinde kazandığı geniş anlam, günün belli bir anında Allah Rasulü (s.a.v.) ile birlikte olan kişiyi de içine almaktadır.



Sahabi olmanın ve de o duruş üzere kalmanın “nasıllığı” ulema indinde farklı mütalalara neden olmuştur. Muhaddislere göre; Allah Rasülü’nü (s.a.v.) müslüman olarak bir defa gören kişi sahabidir. Fakat O’nu (s.a.v.) mümin olarak görenin iman üzere ölmesi şarttır.[1] Sahabi olma şerefine nail olan, ardından irtidat eden sonra tekrar müslüman olan fakat yeni halinde Allah Rasülü’nü (s.a.v.) göremeden ölenler tarifin dışında kalırlar. Bu yüzden Kurre b. Meysere, Eş’as b. Kays gibi bir ara irtidata irtikap edenler Ebu Hanife ve Şafi’ye göre sahabi kabul edilmezler.[2] İrtidat ameliyesi kişinin bütün amellerini iptal ettiği gibi sahabi olma payesini de alır-götürür.[3]

Allah Rasülü’nü (s.a.v.) görmenin nasıllığı ile ilgili mülahazalar şu çerçevededir: Kişi bizatihi O’nu (s.a.v.) görmeyi kast ediyor, ya da başkası vesile oluyor, bizzat O’na (s.a.v.) bakıyor, ya da hedefinde başkasını görmek varken gayri ihtiyari olarak bakışları O’na (s.a.v.) alıyor.[4] Eğer bütün bu bakışların öncesinde iman varsa “gören” kişi sahabi kabul edilir.

Tek Başına Bir Hadis Mecmuası:EBU HUREYRE

Sahabe İslam’ı saf haliyle yaşayan ve sonraki kuşaklara aktaran ilim elçileridir. İnsanlar, Allah Rasülü’nü (s.a.v.) onlar vesilesiyle tanımış ve doğrular, rivayetlerine muvafık kaldıkça bir değer kazanmıştır. Fıkıh, Kelam, Tefsir… büyük oranda onların naklettiği hadislerden neşet etmiştir. Her biri kabiliyeti nisbetinde medeniyetin inkişafına katkıda bulunmuş; kimi imareti, kimi siyaseti, kimi de rivayetiyle sonraki kuşakları beslemiştir. Peygamber sonrası zamana “Saadet Asrını” taşıyıp, yaşadıkları bölgelerde “İrfan Siteleri” kurmuşlardır. Allah Rasülü’nün (s.a.v.) Sünnetine en küçük bir müdahalede bulunmadan yapmışlardır bunu.



Onlar, hal ve kâlleriyle Efendimiz’in (s.a.v.) mirasını tebliğ etmede birbirleriyle yarıştılar. Önde olanlar “müksirun” (çok riayet edenler) diye şöhret buldu. Müksirunun alt sınırında yer alan Ebu Said-i Hudri (r.a.) bin yüz yetmiş, zirvede olan Ebu Hureyre (r.a.) ise beş bin üç yüz yetmiş dört hadis rivayet etti. İslam’ın, cemiyetin her şubesine etkin olarak taşınmasında müksirunun katkısı büyük oldu. Nitekim İslami ilimlerin teşekkülünde kullanılan hadislerin çoğu onların rivayetidir.

Sahabenin, özellikle de müksirunun bütün zamanlara Kur’an’ın mübeyyini Hz. Rasülüllah’ın (s.a.v.) Sünneti’ni taşıma gayretleri “elleriyle dini değiştirmek” isteyenlerin önünü kapadı. Çünkü gayri İslami oluşumlar, onların rivayet ettiği hadislerle meşruiyet alanlarını yitirdiler. Bu yüzden İslam düşmanları tenkit oklarını Sünnet’in taşıyıcıları olan sahabeye yönelttiler. Hedefe de Ebu Hureyre’yi (r.a.) koydular. Çünkü tek başına O, bir hadis mecmuasıydı.

ESHAB-I KİRÂMIN FAZİLETİ VE HAZRET-İ MUÂVİYE

İmam-ı Kastalanî hazretleri diyor ki:

"Resulullah aleyhisselamın yüceliği, risalet makamının yüksekliği, nübüvvetinin nuru, öyle bir mertebede idi ki, şerefli bakışıyla baktığı kimse bir ahmak arabî de olsa, Allah'ın hikmetiyle söylemeye başlardı." (Mevahib, c.1, s.509)

Birgivî Vasiyetnamesi Şerhi'nde şöyle yazılı:

"Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) mübarek meclisinde az bir zaman kalan bir Müslüman köylü, hikmet söylemeye başlardı." (s.147)

Hindistan'da yetişmiş büyük alimlerden Muhammed Senâüllah-i Osmânî Dehlevî, İrşâd-üt-tâlibîn adındaki kitabında buyuruyor ki:

"Eshâb-ı kirâmın her birinin, Eshâb olmıyan müslümanların hepsinden daha üstün oldukları sözbirliği ile bildirilmişdir. Hâlbuki, kıyâmete kadar gelecek olan islâm âlimleri arasında ilimleri ve amelleri, Eshâb-ı kirâmın bazılarının ilm ve amelleri kadar olanları çok vardır: Bundan başka, hadîs-i şerîfde, (Başkaları Allah rızası için Uhud dağı kadar altın sadaka verseler, Eshâbımın Allah yolunda verdiği yarım Sâ’ arpanın sevâbına kavuşamazlar) buyuruldu. Eshâb-ı kirâmın ibâdetlerinin böyle kıymetli olması, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalblerinde hâsıl olan (Bâtınî kemâl)lerinden dolayıdır. Onların bâtınları ya’nî kalbleri, Resûlullahın mubârek bâtınından nûr aldı. Bâtınları nûrlandı."

En faziletli sahabiler

İmam-ı a’zam Fıkhu’l-Ekber’de buyuruyor ki: Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman, daha sonra Ali’dir. Her müslüman eshabı kiramın hepsini hayırla anması gerekir. Hz. Ömer, şu hadis-i şeriflere de mazhar olmuştur:

(Allah Ömer’e rahmet etsin, acı da olsa Hakkı söyler.) [Tirmizî]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer’dir.) [Hatîb]
(Ensara, Ehli beyte, Ebu Bekir ve Ömer’e ancak münafık buğzeder.) [İ. Asâkir]
(Ya Ali, müşrikler, sana aşırı bağlılık gösterecek, sende olmayan şeyleri, sana söyleyecekler, Ebu Bekir’le Ömer’i kötüleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Darekutni]
(Ebu Bekir ve Ömer’e buğz etmek küfürdür.) [İ. Neccâr]

Hazret-i Ömer cennetliktir

Hz. Ömer’in Cennetlik olduğu hadis-i şeriflerle de bildirilmiştir. Bunlardan birkaçı şöyledir:

(Bu ümmetten Cennete ilk girecek olan Ebu Bekir ve Ömer’dir.) [Deylemî, İbni Neccar]
(Enbiyadan sonra, Cennet ehlinin en üstünü Ebu Bekir ile Ömer’dir.) [Tirmizi, İbni Mace].
(Cennette yüksek derecedekileri, aşağıdakiler sizin ufuktaki yıldızları gördüğünüz gibi görürler. Ebû Bekir ve Ömer de o yüksek derecede olanlardandır.) [Tirmizî, İbni Mâce]
(Ebu Bekir ve Ömer peygamberler hariç, Cennet ehlinin kâmil seyyidleridir.) [Tirmizî]
(Miracda, Ömer’e verilecek olan köşkü gördüm.) [Buhari, Müslim]

Hz. Ömer’in görüşleri isabetli idi

Hz. Ali, Hz. Ömer’i çok severdi. Ona kızı Ümmü Gülsüm’ü verdi. Hz. Ömer hakkındaki hadis-i şeriflerin çoğunu Hz. Ali bildirmiştir. Hz. Ömer de onu çok severdi. Birbirinin dostu idi. İşte âyet meali:

(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]

Eshabı kiramın birbirine karşı çok merhametli olduğunu bildiren bir âyet meali de şudur:

(Muhammed aleyhisselam, Allahın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin; fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]

Eshabı kiramın hepsi cennetlik idi

İslamiyet uğruna malını, canını, her şeyini ortaya koyup, herkes gizlice hicret ederken Hz. Ömer, hiç çekinmeden kahramanca ortaya çıkarak, (Anasını ağlatmak, karısını dul bırakmak isteyen varsa gelsin) diyerek düşmanlara meydan okumuştur. (Mir’ati kainat)

Hz. Ömer, Medine’ye hicretle şereflenen, Allahın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Eshab-ı kiramın hepsi cennetlik idi. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlarla eşit değildir. Onların derecesi, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vâdetmiştir.) [Hadid 10]

Hazret-i Ömer'in faziletleri

İbni Sebe taraftarları Hz. Ömer'e saldırıyorlar. (Yalanlar yazılır, adetler ibâdetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilen herkese bildirsin! Doğruyu bilip de gücü yettiği hâlde bildirmeyene lanet olsun)
hadis-i şerifindeki lanete maruz kalmamak için Hz. Ömer'in faziletlerini bildirmek istiyorum. Hz. Ebu Bekir hariç, Eshab-ı kiramın en büyüğü olan ve 9. dedesi Ka'bda soyu, Peygamberimizin soyu ile birleşen Hz. Ömer'in faziletlerinden bazıları şunlardır:


Resulullahın duası bereketi ile Müslüman olmakla şereflenmiştir. Resulullahı öldürmek için giderken okunan Kur'an-ı kerimin fesahatı, belağatı, ma' nalarının yüksekliği ve üstünlüğü karşısında hayran kalınca, Hz.Habbab,

Büyük zatlara iftira etmek

Eshab-ı kiram kitabında diyor ki: İkiyüzlülük, hainlik alametidir. Eshab-ı kirama ve hele en kıymetlilerinden olan Hz. Ali için, ilk üç halifeyi kabul etmediği halde, ikiyüzlülük gösterip sustu demek ne kadar çirkindir. Allahın aslanına, tam 30 yıl, hainlik alametini yüklemek ve bu uzun zamanda, hep ikiyüzlülükle yaşadı demek, ne kadar çirkin bir iftira olur. Hadis-i şerifte, (Küçük günaha devam edilirse, büyük olur.) buyuruldu. Münafıkların bir kötülüğünü 30 yıl durmadan yapmanın, artık ne olacağını düşünmeli. Üç halifenin üstünlüğünü söylemekle, Hz. Ali küçültülmüş olmaz, yüksek mertebesine dokunulmuş olmaz.

İftira ile ilgili âyetlerin tefsiri

Hz. Aişe için gelen 17 âyet-i kerimeden birincisinin tefsirini (Mevakib tefsiri) şöyle bildiriyor:

(Aişe'ye iftira edenler, sizden birkaç kişidir. Siz bu iftirayı kendiniz için kötülük sanmayın! Bu sizin için hayırlıdır. [Bu iftira sebebi ile çok sevap kazandınız. Onların yalanı meydana çıktığından, sizin şanınız, şerefiniz arttı. Âyet-i kerime, sizin temiz olduğunuzu bildirdi.] O iftira edenlerden her biri için kazandıkları günah kadar cezaları vardır. Büyük iftira yaparak, çok çirkin şeyi söyleyenlere dünyada ve ahirette büyük azap vardır.)

Aişe validemizin üstünlüğü

Hadis âlimlerinden Abdulhak Dehlevi hazretleri, (Medaric-ün-nübüvve) kitabında buyuruyor ki:

Aişe-i Sıddika hazretlerinin faziletleri, üstünlükleri, sayılamayacak kadar çoktur. Eshab-ı kiramın Fıkıh âlimlerindendi. Çok fasih ve beliğ konuşurdu. Eshab-ı kirama fetva verirdi. Fıkıh bilgilerinin dörtte birini Hz. Aişe haber vermiştir. Hadis-i şerifte, (Dininizin dörtte birini Humeyra’dan öğreniniz!) buyuruldu.

(Kurret-ül-ayneyn) [Resulullah, Hz. Aişe’yi çok sevdiği için, Ona (Humeyra) derdi. ]
Ürvetübni Zübeyr hazretleri buyuruyor ki: Kur’an-ı kerimin manalarını ve helal ve haramları ve Arab şiirlerini ve nesep ilmini, Hz. Aişe’den daha çok bilen kimse, görmedim.

Eshabı kiramın üstünlük sırası

Mevahib-i ledünniyye kitabında deniliyor ki: Peygamberlerden ve meleklerin üstünlerinden sonra, bütün yaratılmışların en üstünü, Eshab-ı kiramdır. Eshab-ı kiramın her biri, bu ümmetin hepsinden daha üstündür. Çünkü, Resulullahı görmek gibi üstünlük olamaz. Eshab-ı kiramın herbirini büyük ve üstün bilmek, hepsine iyi gözle bakmak, herbirinin adil ve salih olduğuna inanmak lazımdır. Hiçbirine dil uzatmamak, lanet etmemek, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevmek için başka Sahabiye düşman olmaktan sakınmak lazımdır. İmam-ı Teftazani hazretleri buyuruyor ki: Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıkların, iyi sebeplerle, güzel niyetlerle yapıldığına inanmamız lazımdır. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek caiz değildir. Hz.