Ahmed Hulusi
AHMET HULUSİ’ NİN , İNSANI KÜFRE SOKACAK YANLIŞLARI
Kitapları Baştan başa kelime oyunları ve tüm gerçekleri inkâr eder nitelikte ve tahriflerle dolu olan. İnsanları yanıltıp inkâra götürücü ve bindörtyüz seneden beri gelen süzel inançları yok edici sözleri aşağıdaki bölümlerde tek tek açıklanacaktır.
Öncelikle Sayın Hulusi; Tüm kitabınızda Kur’an-ı Kerîm’e ve sağlam hadislere dayanan, peygamberimizden günümüze kadar sapasağlam en güzel şekilde gelen:
Ahmet Hulusi ( 2 )
Euzübillahimineşşeytanirracim,Bismillahirrahmanirrahim.Hamd, Alemlerin Rabbine, selat-u selam İki Cihan Güneşi (sav)’e Al ve Ashabına ve dahi yollarına kıyamete kadar tabi olanlara olsun.
İlk tenkit yazımın üzerinden geçen uzunca sürenin ardından, yapılan yorumlardan anlaşılan 2 önemli altı çizilecek husus var.
1-Türkiyeli Müslümanlar ile dünya Müslümanlarının insan olarak ortak özelliklerinden birincisi; fıkh yani ilmihal alanında son derece sığ, bilgisiz, ilgisiz, hatta çoğu kez cahillik derecesinde görüntü veriyor oluşlarıdır. İşbu realite, yaşayan Müslümanlarla, yaşayan İslam arasında yegane köprü/bağ olmasına karşın; kendilerini/bilgilerini, fıkıhlarını (update ) sürekli canlı ve taze tutamayışın hazin dramıdır. En avamının bilmem ne kilisesine Müslüman kimliğine rağmen adaklar ve dualarla çaputlarla gitmesinden, oruç baba sirke ritüellerinden; popçuları ”idol” yapıp, önlerinde dokunmak için ezilip bayılanlarına yada İslami perspektifte; ille bir modele (yazara) sorgusuz sırtını yaslama ve savunmalar bunun en bariz trajik örnekleridir!
AHMED HULUSİ Mİ?!
1)’’Din olayını önce Diyânetin yayınladığı onbir ciltlik Sahihi Buhari tercümesini okuyarak başlatmış, sonra tüm Kütübü Sitte’yi ve Rahmetli Elmalılı’nın “Hak Dini” isimli tefsirini okuyarak sürdürmüştür. İki yıla yakın zâhir ilimleri itibariyle olabildiğince kaynakları inceledikten, yoğun riyâzatlar ve çalışmalarla tasavvufa kendini vermiş; ilk kitaplarını 1965 yılında yazdıktan sonra kendindeki açılım ve hissedişleri…’’
(1/1)Bir Müslümanın dinini öğrenmedeki ilk basamağı itikad ve fıkıhtır.Tefsir değil!Birinci temel yanlış burada!Fıkıhsız ne tefsirin, nede hadis-i şeriflerin nede tasavvufun faydası olmaz.Buna ilmihal bilgileri denir.Fıkıh: İçinde bulunduğu hallerle ilgili ”hal” ilmini öğrenmektir(İbn-i Abidin,c.1,sh:29)Fıkıhsız tarikatta olmaz, insanı mazallah zındıklığa götürür!Kendisini tasavvufa nasıl vermiştir?Hocası, mürşidi var mıdır?Zannetmiyorum.Çünkü Peygamberden doğrudan ışık alan biriymiş (!)
Zahir ilimler, sadece tefsir ve hadis değildir.: İlm-i lügat, ilm-i metni lügat, ilm-i bedii, ilm-i beyan, ilm-i meani, ilm-i belagat, ilm-i usul-i tefsir, sarf, nahiv, mantık, manay-ı zahiri, manayı zımni, manayı muradi, manayı iltizami; usulü fıkıh..vs gibi daha sayamadığımız ilimler de zahiri ilimlerdir.İbn-i Abidin (rh.a.) hazretleri bizlere müthiş önemli bir uyarıda bulunuyorlar; “manaları açık ve kat’i olan ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri doğru te’vil edenin, manaları kapalı olanlarını da te’vil etmeden, zahiriyle açıklayan kişinin dinden çıkacağını Mülhid olduğunu bildirdikten sonra, Mülhid, kendisini müslüman sanır.” buyurulmaktadır.