Zehirli | Konular | Kitaplar

mezhebe uymak

İÇTİHAT FARKLILIKLARI VE MEZHEPLER

“Alimlerimiz aynı konuda neden farklı hükümler vermiş?” “Mezhep nedir, mezheplere ihtiyaç var mı?” “Dinimiz bir ama mezheplerimiz neden farklı?” gibi sorularla sık sık karşılaşıyoruz. Bu soruların doğal karşılanması gerekir. Fakat soruyla kalıp cevabını aramamak, zihni ve kalbi karıştırır, vesveseye yol açar. Bu nedenle inanan her insanın içtihat farklılıkları ve mezhep konusunda sağlıklı bilgiye ve bakış açısına sahip olması gerekir.

“Peygamber size her ne getirdi ise onu alın, size neyi yasakladı ise ondan sakının!” (Haşr, 7) emrini en iyi anlayan ve en güzel şekilde yerine getiren şüphesiz Ashab-ı Kiram idi. Herkes derdini Rasul-i Ekrem s.a.v.’e açar, çaresini O’nda bulur, ilacını O’ndan alırdı.

Hz. Ömer r.a., bir Ramazan gününde hanımını öptü. Oruçlu olduğunu hatırlayınca orucunun bozulduğunu zannetti, içi yandı. Büyük bir üzüntü içerisinde Efendimiz s.a.v.’e koştu. Büyük bir hata yaptığını söyledi.

İki Cihan Sultanı s.a.v.’in sözleri, yaz sıcağında bir bardak soğuk su gibi Hz. Ömer’in içini serinletti, ferahlık verdi:

- Ömer, suyla ağzını çalkalasan orucun bozulur mu?

KUR'AN-I HERKES ANLAYABİLİRMİŞ

Bir genç, “Kur'anı anlamak için âlim olmaya gerek yok herkes anlar, çoban da anlar. Atalarınızın yani mezhep imamlarının, âlimlerin yolundan gitmeyi bırakın da, Kur’an okuyun. O gayet açıktır, herkes anlar” diyor. Kur’anı herkes anlar mı? Buna nasıl cevap vermeli?

CEVAP
Kur’an-ı kerimi ancak Peygamber efendimiz anlamıştır. Ehli olan âlimler ise ancak ilimleri nispetinde anlar. Herkes anlayabilseydi, Allahü teâlâ peygamber göndermezdi. Binlerce, milyonlarca hadis-i şerife lüzum kalmazdı. Herkes Kur’anı anlasaydı, kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ (Resulüm sadece sana vahiy olunanı tebliğ et yeter, açıklamana gerek yok) derdi. Ama öyle demiyor, şöyle buyuruyor:
(Bu Kitabı, insanların ihtilafa düştükleri şeyi açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 64]

(İndirdiğimi insanlara beyan edesin.) [Nahl 44] Beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir.

(Anlaşamadığınız işin hükmünü Allah’a [Kur’ana] ve Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59]

Siz şimdi o gence aşağıdaki soruları sorun:
1- Kur’anı çoban anlayabiliyor da, niye âlim olanlar anlayamadı? Hani herkes anlıyordu?

2- Niye mezhep imamları, muhaddisler ve müfessirler anlayamadı da sen anladın? Peşlerinden gitmeyin diyerek, niye onların anlamadığını söylüyorsun?

3- Madem ki herkes anlar, daha niye âlimlerin anladığına itiraz ediyor ki?

TEFSİRLER

Meallerde hata olur mu?
CEVAP
Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında (Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur'an-ı kerim mealinde değil diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır) demişti.

Hiç hata olmasa bile meale "Allah kelamı" denmez. Kur’an-ı kerimin başka dillere yapılan çevirmelerine Kur'an denmez. Bunlara, Kur’an-ı kerimin meali denir. Bunlar, Kur'an diye okunamaz. Bunları, Kur'an diye okumak sevap olmaz, günah olur. İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:

(Kur’an-ı kerim tercümesini, Kur’an-ı kerim yerine okumak haramdır.) [Fetava-i fıkhiyye s. 37]

Diyanetin hazırladığı (Kur'an-ı kerim ve Türkçe Anlamı) isimli tercümenin önsüzünde deniyor ki:

Kur'an-ı kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur'an-ı kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın murad-ı ilahi olduğu bilinemez.

KENDİ GÖRÜŞÜNE GÖRE TEFSİR

Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hz. Ebu Bekri Sıddık, (Kur'an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)

Bizim gibilerin, tefsirden din öğrenmesi mümkün değildir. Tefsirden abdestin farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi konuları öğrenmemiz nasıl mümkün olur? İslam âlimleri yıllarca çalışarak, Kur'an-ı kerimden çıkardıkları hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her müslümanın, bir ilmihal kitabı okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür. Tıp kitabı okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir, fakat Kur'andan din öğrenmek mümkün olmaz. Her işi ehlinden öğrenmek gerekir. Fıkıh kitaplarını "Tabu" olarak gösterenler, "Dini Kur'andan, tefsirden öğrenin" diyenler, eğer cahil değilseler, din anarşisi meydana çıkarmak için çalışan hain ve sapık kimselerdir.

KUR'AN-I KERİME NASIL UYULUR?

İslam’a ve Kur’ana uymak için tefsir mi okumak gerekir?
CEVAP
İslam’a, Kur'ana uymak, tefsir okumakla değil, ancak hak olan bir mezhebe uymakla olur. Bir kimse, Kur'an-ı kerimden, tefsirden anladığına uyarsa, İslam’a uymuş olmaz. Kur'an-ı kerimde her hüküm var ise de, bunları doğru olarak Resulullah efendimiz açıklamıştır. Resulullaha uymak farzdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(De ki, "Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun!") [Al-i İmran 31]
(Ona tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]
(Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Cenab-ı Hak, Kur'an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kati ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, (Elbette muhakkak böyledir) buyurup, doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Yine buyurdu ki:

(Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar.

MEZHEPLERİ TAKLİT RAHMETTİR

Bazı art niyetliler, “Kur’an varken sünnete, Peygamberin açıklamalarına ihtiyaç yok diyorlar. Halbuki Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Resule itaat, Allah’a itaattir.) [Nisa 80]
(Resul ne emretmişse ona uyun!) [Haşr 7]
(İndirdiğim Kur’anı insanlara açıkla!) [Nahl 44]

Bazıları da, Kur’an ve hadis varken, âlimlere, mezheplere uymak gerekmez diyorlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları, mezheplere ayrılması rahmettir.) [Nasr El-Makdısi, Beyheki]

(Âlimlere uyun.) [Deylemi]
(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir.) [Tirmizi]

Resulullah efendimiz, Kur'an-ı kerimde kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekat nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim, bunları Kur'an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır. Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi seçer.

EHL-İ SÜNNET MEZHEPLERİ

Ameli Açıdan Mezhepler

Ehl-i Sünnet itikatında, ameli konularda dört mezhep vardır:

1) Hanefi mezhebi; İmam-ı Azam Ebu Hanefi tarafından kurulmuştur.
2) Şafii mezhebi; İmam-ı Şafii tarafından kurulmuştur.
3) Hanbeli mezhebi; İmam-ı Hanbeli tarafından kurulmuştur.
4) Maliki mezhebi; İmam-ı Malik tarafından kurulmuştur.

Bu bölümde mezhep imamlarımız ve onların görüşleri üzerinde duracağız.

Hanefi Mezhebi ve İmam-ı Azam Ebu Hanefi

İmam-ı Azam hicri 80 yılında Küfe’de doğmuştur. Asıl adı Numan b. Sabit’tir. Yaşadığı bölge itibariyle bazı rivayetlerde O’nun Türk asıllı olduğu söylenmektedir. Ticaret uğraşan varlıklı bir insan olan babası, Hz. Ali (r.a.)’nin halifeliği sırasında onun hayır duasını almıştır.

İmam-ı Azam genç yaşta Kuran’ı ezberledi. Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, hadis ve kelam ilimlerinde kendisini geliştirdi. Bulunduğu yöredeki sapkın dini görüşlere sahip olan insanlarla tartışarak birçoğunu ikna etmeyi başardı. Böylece Ebu Hanefi ismi duyulmaya başladı.

EHL-İ SÜNNET KİMDİR?

Ehl-i Sünnet demek, Kur'an ve sünnetin öğrettiği şekilde inanan ve yaşayan Müslümanlar demektir. Ebedi kurtuluşa vesile olacak iman ve Allahu Teala'yı tanımak, ancak Ehl-i Sünnet itikadına sahip olmakla mümkündür. Sünnete uymak için Peygamberimiz (sav)’in Kuran uygulamalarını ve Ashab-ı Kiram'ı tanımak ve takip etmek gerekir. Çünkü bizimle sünnet arasında onlar köprü vazifesi görmektedir. İman ve İslam konusunda Ashabın yerini ve gereğini Allah Resulü (s.a.v) Efendimiz şöyle belirtmiştir:

"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak; birisi hariç diğer hepsi Cehennem'de olacak" Oradakiler, hayretle: "O kurtulacak grup hangisidir Ya Rasulallah" diye sordular, Efendimiz (s.a.v): "Benim ve Ashabımın yolunda olanlar." buyurdu. (Tirmizi, iman; 18.)

Bu kurtulan fırkaya "Fırka-i Naciye" denir. Bu fırkanın bir diğer ismi de "Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat" fırkasıdır.

İtikad ve amelde bütün hak mezheplerin buluştuğu nokta Kur'an ve sünnetin çizdiği noktadır. Bu mezheplerin bütün çabaları Allahu Teala'nın ve Resulünün (s.a.v) muradını anlamak, anlatmak ve yaşamaktır.

Kuzey ülkelerde namaz ve oruç

Avrupa’daki bazı Müslümanların, yatsı ve sabahın vakti girmeyen yerlerde cemaatle nafile namaz kılarak ayrılığa sebep oldukları söyleniyor. Müslümanlık, birlik dinidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Şeytan, insanın kurdudur. Sürüden ayrılan koyunu kurt yakaladığı gibi, şeytan da İslam topluluğundan ayrılanı yakalar. Sakın ayrılmayın, cami ve cemaatlerde bulunun!) [Tirmizi]

Kur’an-ı kerimde, beş vakit namazın vakitleri çeşitli âyet-i kerimelerde bildirildiği halde, “Beş vakit namaz” tabiri geçmez. Bunun hikmetlerinden birisi de, kutuplara yakın yerlerde beş vakit namazın hepsinin vaktinin girmemesidir.

Sevap olan bir şeye hata denmez

Ehli sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis olmaz demek, bir âlimi, hata yapmaz, masum, beşer üstü gibi görmek ve göstermek değil midir?

CEVAP: Asla değildir. Peygamber de beşerdir. Beşer üstü göstermek hâşâ âlimleri melek veya ilâh olarak bildirmek demektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hatasız kul olmaz. Yalnız Yahya peygamber hata etmemiştir.) [İ. Asâkir]

Farklı ictihad ve farklı hadisler

Ateistlerle çeşitli sapıklar, farklı ictihad ve farklı hadis-i şerifleri bahane ederek İslamiyete saldırıyorlar. Allahü teâlâ (Resulüme uyun) buyuruyor. Resulü de, rahmet ve kolaylık olması için farklı hükümler bildirmiştir. Onun dindeki her sözü vahiydir. Ona uymak için, onun vârisleri olan âlimlere uymak lazımdır. Bir hak mezhebe uyan âlimlere uymuş olur. İctihad seviyesine yükselen âlim, ictihad yapar. İctihadında yanılsa bile sevap alır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]
Hatası bile sevap olan âlimlerin böyle farklı ictihadları Allahü teâlânın bir rahmetidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimlerin farklı ictihadları rahmettir.) [Beyheki]

Ehli sünnet alimlerine uymak gerekir

Âlim, hakkı bâtıldan ayıran ve bildikleri ile amel eden zattır. Ehl-i sünnet âlimleri Peygamber efendimizin varisleridir. Bunlara uyanlar kurtulur. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Bu misalleri ancak âlim olan kimseler anlar.) [Ankebut 43]
(Eğer bilmiyorsanız, zikir ehlinden [âlimlerden] suâl ediniz) [Nahl 43]
(Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9]
(Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28]
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemî]
(Âlimler, birer rehber ve kılavuzdur.) [İ. Neccar]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helak olurdu.) [İ. Maverdî]
(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin.) [Taberânî]

Din kitaplarında uydurma hadis olmaz

“Baidullah”ı savunan bir yazara (Hiçbir Ehli sünnet âlimin kitabında uydurma hadis yoktur, olmaz da) dediğim zaman, (Sana İhya’da uydurma hadis olduğunu ispat edeyim) diyerek bana bazı vesikalar gönderdi. Bunlara cevap vermeden önce, mevdu hadisin, ictihadın ne olduğuna bakalım.

Maliki’yi taklit ile ilgili meseleler

Bir yerindeki yaradan çıkan kandan dolayı, Maliki’yi taklit eden, daha sonra elini bıçakla kesse, çıkan kan, abdestini bozar mı?

CEVAP: Evet bozar, çünkü kitaplarda diyor ki: Namaz kılarken semavi [gayr-i ihtiyari yani elinde olmayan] bir özürle abdesti bozulan Hanefi, hemen namazdan çıkar. Maliki’de ise, namazı bozulmaz. O anda özür sahibi olur. Namazına devam eder.

Rahmet olan farklı hükümler

Bazı art niyetliler, “Kur’an varken sünnete, Peygamberin açıklamalarına ihtiyaç yok diyorlar. Halbuki Allahü teâlâ buyurdu ki: (Resule itaat, Allaha itaattir.) [Nisa 80], (Resul ne emretmişse ona uyun!) [Haşr 7], (İndirdiğim Kur’anı insanlara açıkla!) [Nahl 44]

Bazıları da, Kur’an ve hadis varken, alimlere, mezheplere uymak gerekmez diyorlar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları, mezheplere ayrılması rahmettir.) [Nasr El-Makdısî, Beyheki], (Kur’an-ı kerime uymak farzdır. Onda bulamazsanız, sünnetime, sünnetimde de bulamazsanız, Eshabımın sözüne uyun.) [Beyhekî], (Âlimlere uyun.) [Deylemî], (Alimler, peygamberlerin varisleridir.) [Tirmizî],