Zehirli | Konular | Kitaplar

Kuran'a mana vermek

YARIM HOCA DİNDEN EDER

Başlıktaki sözü bilmeyen yoktur, bir atasözünün yarısı.



Tamamı ise şöyle: “Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder.”



Bu sözün içinde sanki, yarım hocalığın yarım hekimlikten çok daha vahim olduğunu hissettiren bir anlatım da saklı gibi.



Yani yarım hekimin yaptığı birkaç kişinin canına mal olur belki.



Ama yarım hoca yalan-yanlışla kalpleri kafaları karıştırınca, bunun bedelini yerine göre bütün bir toplum öder.



Üstelik hem dünyada, hem de ahirette!..



“Yarım hoca dinden eder” sözünün doğruluğunu en çok, din adına ağzını bir kere açınca bir daha susmak bilmeyen kişilerin çoğaldığı günümüzde hissediyoruz.



Eğitimi, uzmanlık alanı, ilmî seviyesi... ne olursa olsun, dinî konularda kendisini söz söyleme, hüküm verme mevkiinde gören herkes, herhangi bir denetim mekanizmasının bulunmadığı bu alanda, zaman içinde rahatlıkla “otorite” olabiliyor, hatta kendi kitlesini oluşturabiliyor. Bu durum, dinî alanda bizzat din adına endişe verici bir manzarayla karşı karşıya olduğumuzun ifadesidir.

PROF.DR.M.ALİ ESABUNI:ORYANTALİZMDEN ETKİLENENLER KUR'AN-I KERİM'İ ANLAYAMAZLAR

İhsan ŞENOCAK: Bismillahirrahmanirrahim. Hocam Kur’an-ı Kerim’in anlaşılabilmesi için İslam’ın erken asırlarından bu tarafa uygulanan ve zaman içerisinde de tedvin edilerek metin haline getirilen tefsir ve fıkıh usulü günümüzde modernist müslümanların yenilenme çağrıları ile karşı karşıyadır. Modernistler, mevcut tefsir ve fıkıh usulü ile Kur’an-ı Kerim’in anlaşılamayacağını, mutlaka batılıların geliştirdiği çağdaş anlambilimin verilerinden istifade edilmesi gerektiğini söylemektedirler. Üç telif tefsirin sahibi olarak ne söyleyeceksiniz? Kur’an-ı Kerim’i anlarken fıkıh/tefsir usulünde yetersizlik gördünüz mü? Görmediyseniz, bu çağrının arka planında ne olabilir?

M. Ali SÂBÛNİ: Allah Teala’ya hamd ve O’nun bütün beşeriyete rahmet olarak gönderdiği Muhammed Mustafa’ya salat-u selam olsun.

Kur’an-ı Kerim Allah Teala’nın bütün insanlığa gönderdiği Arabi bir kitaptır. Bütün insanlık O’nun nuru ile aydınlansın diye nebilerin sonuncusu olan Muhammed Mustafa’ya -sallallahu aleyhi ve sellem- Arapça olarak indirilmiştir. Çünkü; Allah Resul’ü Arap’tı ve Arabi bir çevrede yaşıyordu. Bu yüzden fesahat ve beyanın zirvesi olan Kur’an’da Arapça olarak indi.

KUR'AN-I HERKES ANLAYABİLİRMİŞ

Bir genç, “Kur'anı anlamak için âlim olmaya gerek yok herkes anlar, çoban da anlar. Atalarınızın yani mezhep imamlarının, âlimlerin yolundan gitmeyi bırakın da, Kur’an okuyun. O gayet açıktır, herkes anlar” diyor. Kur’anı herkes anlar mı? Buna nasıl cevap vermeli?

CEVAP
Kur’an-ı kerimi ancak Peygamber efendimiz anlamıştır. Ehli olan âlimler ise ancak ilimleri nispetinde anlar. Herkes anlayabilseydi, Allahü teâlâ peygamber göndermezdi. Binlerce, milyonlarca hadis-i şerife lüzum kalmazdı. Herkes Kur’anı anlasaydı, kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ (Resulüm sadece sana vahiy olunanı tebliğ et yeter, açıklamana gerek yok) derdi. Ama öyle demiyor, şöyle buyuruyor:
(Bu Kitabı, insanların ihtilafa düştükleri şeyi açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 64]

(İndirdiğimi insanlara beyan edesin.) [Nahl 44] Beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir.

(Anlaşamadığınız işin hükmünü Allah’a [Kur’ana] ve Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59]

Siz şimdi o gence aşağıdaki soruları sorun:
1- Kur’anı çoban anlayabiliyor da, niye âlim olanlar anlayamadı? Hani herkes anlıyordu?

2- Niye mezhep imamları, muhaddisler ve müfessirler anlayamadı da sen anladın? Peşlerinden gitmeyin diyerek, niye onların anlamadığını söylüyorsun?

3- Madem ki herkes anlar, daha niye âlimlerin anladığına itiraz ediyor ki?

SİZ HİÇ DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ?

Kur’an-ı kerimde, birçok yerde (Akıl etmez misiniz) ifadesi geçmektedir. Bid’at ehli ile felsefeciler, bu âyetleri istismar edip, (Allah akıl edin, düşünün, derken, bizi düşünmekten, akıl etmekten, akılla Kur’anı anlamaktan, dini hükümler çıkarmaktan bizi kimse alıkoyamaz) diyorlar.

Bu âyetlerde, akıl edin de dini hüküm mü çıkarın deniyor?

CEVAP
Akıl etmekle ilgili âyetlerin hiç birinde, (Kur’anı anlamak veya dini hüküm çıkarmak için akıl edin diye bir ifade yoktur.

Birkaç örnek:
(Ey kavmim, buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ücretim beni yaratana aittir. Akıl etmez misiniz?) [Hud 51]

Resulullah efendimiz, dini bildirirken ücret istemiyor, makam ve padişahlık istemiyor. Benim bu işte dünyalık bir menfaatim yok. Ben sırf Allah rızası için yapıyorum. Bu kadarını da akıl etmiyor musunuz, düşünmüyor musunuz diyor. Akıl etmek, akıl ile hüküm çıkarmak demek değildir.

(Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.) [Nahl 12]

KUR'AN-I KERİMDEKİ MECAZLAR

Her kelimenin belli bir manası vardır. Buna hakiki manası denir. Bir kelime, kendi hakiki manasında kullanılmayıp da, bir bağlantısı, ilişkisi bulunan başka bir manada kullanılınca, bu kelimeye Kinaye veya Mecaz denir. Kinaye, bir şeyi, açık anlamı başka olan kelimelerle anlatmaktır.

Kur’an-ı kerimde mecazi ifadeler çoktur. Müteşabih âyetler vardır. Bunlara görünen manayı vermek çok yanlış olur. Bilhassa Allahü teâlâ ile ilgili mecazlar, müteşabih olanlar daha önemlidir.

Allahü teâlâ hiçbir mahluka, yani hiçbir şeye benzemez. Çünkü, Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Leyse kemislihi şeyün [Onun benzeri hiçbir şey yoktur].) [Şura 11]
(Sübhanekellahümme [Allah’ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih eder, kemâl sıfatlar ile tavsif ederim].) [Yunus 10]

Peki Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemediği halde, sanki benzediğini bildiren âyetlere ne denecek o zaman? Onlara müteşabih âyetler denir. Bunlardan bazısının meali şöyledir:
(Kıyamet günü yeryüzü Allah’ın kabzasında olur, gökler de sağ eliyle dürülür.) [Zümer 67]
(Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır, dediler. Hayır, Allah’ın iki eli de açıktır.) [Maide 64]

(Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.) [Fetih 10]
(Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz

Diplomaya Güvenerek Tefsir İlmine Dalmaya Kalkışanlara

Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan, aldanır, helak olur. Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi, cahilce, ahmakça iş olur.

Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur'an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da kaybederiz. Ana yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!) kimsenin küfrüne sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği sorulunca tefsir okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden tefsir okumaya kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, tefsir yazmak isteyen halifesine engel olmuştur. (Makamat)

Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid'at sahiplerinin, Kur'an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsir ve tercüme kitapları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hasıl oluyor.

KUR'AN-I KERİMİ KİM ANLAR?

Kur’an-ı kerimi herkes anlayabilir mi?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Üç kimse, Kur'an-ı kerimin manasını anlayamaz:
1- Arabiyi ve tefsir ilmini iyi bilmeyen.
2- Büyük günaha devam eden fasık.
3- Bid'at sahibi [Eh-i sünnet itikadında olmayan].

Görülüyor ki, Ehl-i sünnet olmayan, Arabiyi çok iyi bilse de, Kur'an-ı kerimi doğru anlayamaz. Yanlış anladıklarını yazarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeyip kendi görüşünü din diye ortaya koyan herkesi felakete sürükler. Hadika’daki (Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar görecek) hadis-i şerifi, böyle mezhepsizlerin zuhur edeceğini haber vermektedir.

Tefsir, akla değil, nakle dayanır. Ehl-i sünnet âlimlerinin, Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan alarak yaptıkları tefsirlere aykırı tefsir yazan, küfre düşer. Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Mek.Rabbani m.234)

Mezhepsizler, bu inceliği anlayamadıkları için, (Herkes Kur'an okumalı, dinini bundan kendi anlamalı, mezhep kitaplarını okumamalı) diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının okunmasını yasak ediyorlar. Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir) buyuruldu. (Nesai)

TEFSİRLER

Meallerde hata olur mu?
CEVAP
Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında (Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur'an-ı kerim mealinde değil diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır) demişti.

Hiç hata olmasa bile meale "Allah kelamı" denmez. Kur’an-ı kerimin başka dillere yapılan çevirmelerine Kur'an denmez. Bunlara, Kur’an-ı kerimin meali denir. Bunlar, Kur'an diye okunamaz. Bunları, Kur'an diye okumak sevap olmaz, günah olur. İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:

(Kur’an-ı kerim tercümesini, Kur’an-ı kerim yerine okumak haramdır.) [Fetava-i fıkhiyye s. 37]

Diyanetin hazırladığı (Kur'an-ı kerim ve Türkçe Anlamı) isimli tercümenin önsüzünde deniyor ki:

Kur'an-ı kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur'an-ı kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın murad-ı ilahi olduğu bilinemez.

KENDİ GÖRÜŞÜNE GÖRE TEFSİR

Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hz. Ebu Bekri Sıddık, (Kur'an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)

Bizim gibilerin, tefsirden din öğrenmesi mümkün değildir. Tefsirden abdestin farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi konuları öğrenmemiz nasıl mümkün olur? İslam âlimleri yıllarca çalışarak, Kur'an-ı kerimden çıkardıkları hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her müslümanın, bir ilmihal kitabı okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür. Tıp kitabı okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir, fakat Kur'andan din öğrenmek mümkün olmaz. Her işi ehlinden öğrenmek gerekir. Fıkıh kitaplarını "Tabu" olarak gösterenler, "Dini Kur'andan, tefsirden öğrenin" diyenler, eğer cahil değilseler, din anarşisi meydana çıkarmak için çalışan hain ve sapık kimselerdir.

Kur’an-ı kerimi nasıl anlarız?

Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlâk kitaplarını okumalı. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

MEZHEPSİZ KARDÂVÎ

Bu kitabımızda Türkiyeli mezhepsizlerin sinsi taktiklerine uymayan, yani mezhebsizliğini gizlemeye lüzum görmeyen Yusuf EI-Kardâvî'den birazcık bahsetmek istiyoruz. Sanki Ehl-i Sünnet âlimlerinin eserleri tükenmiş, veya eksikmiş gibi mezhebsiz Kardâvî'nin kitapları Türkçeye tercüme ediliyor. Kardeşlerimizi ikaz etmek üzere Türkçeye «İSLÂMDA HELAL VE HARÂM» ismiyle tercüme edilen kitaptan birkaç misal vermek istiyoruz.